Benim sık sık Toplumsal Gerçekçilerden serzenişte bulunmam, asla TG edebiyatı sevmediğim sonucuna varmaz. Benim şikayetim, Zeitgeist'i ta 1930'lardan itibaren belirleyen bu akımın, bir çok değerli edebiyatçının dikkatle değerlendirmesini önlemiş olmasınadır.
Çünkü onların bir misyonu vardı; devrim. Bu misyona hizmet etmeyen edebiyat
Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.
Vera'nın tuzlu ustalıklı pazarlıksız kaçamaksız eli açık vücudu vardı. Vera'nın vücudunu dünyaya bırakıyorum. bütün dünya kıblem oldu şimdi .ne tarafından kaysam şu dünyanın kozumu kullanmış olacağım ölümün suratına. Vera'nın sürekli akın akın saçları vardı, saçlarını fayrap ederdi. Veranın saçlarını dünyaya bırakıyorum. Vera Beni özlemeyecek, özlemlerin pususuna kapılmayacak ,.niçin kapılsın ,niçin suya düşürsün güzelliğe çevrik, sevmeye bütün süsleri ve hücrelerinin bütün donatımı ile alışık kadınlığının ışığa çıkardığı delilleri ,gün ortasındaki uğurlarını .Vera'nın güzelliğini ve uğurlarını ve delillerini bırakıyorum. Verayı biçim biçim tasarlayıp dünyaya getirmek, sevince ve siftahlara sunmak, harikulade bir çaba ve bu çabasından ve elinin uyandırdığı kadının gönlümde kamaşan ışığından ötürü tam on numara veriyorum .Tanrıya aferinlerin çığırında.
Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.
Şişenin içinde mostralık ya da turşuluk ruhlara dönmüştüm. Tıpalı çıkmazımı anlatmak için başka hiçbir söz, başka hiçbir benzetme bulamıyordum. Kişiliğim yavaş yavaş parmaklarımın arasında akıp gidiyor, eriyordu. Ama nereye doğru? Şişe sımsıkı kapalı. Ne bir çatlağı vardı ne de başımı sokacak kuytu bir kenarı.