Biliyorsunuz edebiyatta bir sürü akım oldu, oluyor, olacak. T.gerçekçilik hariç hiç birinin toplumu değiştirmek gibi iddialı bir nosyonu olmadı. Çünkü, ilhamını aldığı Marksizm kadar toplumu etkileyen bir düşünce daha olmamıştı o güne kadar. Çünkü Marks, Dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir, demişti. Konu uzun, kısaca değinirsek, TG'lerin farkı işte buydu, dünyayı değiştirmek.
Hal böyle olunca tüm sanat dalları onlar açısından devrim, dolayısıyla toplumu değiştirmek için bir araçtı. Ama bunu asla bir kurgu olarak tezgâhlamadılar. Sovyet yazarlarına "Halkın, sorunlarını sanatlarına yansıtarak onların sıkıntılarını paylaşır gibi göründüler ama aslında niyetleri tribünlere oynayıp popüler olmak mıydı?" diyebiliriz, çünkü devlet mekanizması talep ediyordu bunu. Ama bizimkilere diyemeyiz, çünkü hapishanelere atılan onlar oldu.
Ham propagandaya düşmemiş bir Y.Kemal, O.Kemal, K. Tahir, F.Baykurt gibi nice edebiyatçı, tıpkı çağdaşları L.Amerika yazarları gibi ışıldadı yapıtları.
Çünkü halkın yaşayışını objektif olarak sergilediler yapıtlarında. Sovyetlerde ise durum farklıydı, orada devrim olmuştu ve yazarlar göstermek yerine bir projenin parçası olmuşlardı. Nitelik olarak çok farklı bir durum var ortada yani. Dolayısıyla bizde ve L. Amerika'da T.G'ler edebiyatçıdır, projeci değil.