Bu sabah keyfini yan yatırmışsın bakışlarının Bahar demişsin Nergizler savurarak zamanlar boyu Yemyeşil başaklarla sevda demişsin Karafillenmişsin vazoma..
"Çaresizlik. Usanç. Boşluk hissi ve hiçlik... Bunlar bir kez kapıldın mı kendini kurtarmanın zor olduğu duygulardır. İçinde su olmayan bir kuyuya düşmüşsün de yüzünü dizlerine gömmüş oturuyormuşsun gibi hissettirir. Bu dünyanın en anlamsız varlığı senmişsin, zor zamanlar geçiren tek kişi kendinmişsin gibi gelir."
Reklam
Olgular değişmez, oysa bir anın gerçekliği kişinin görüş açısına göre değişir. Bir zamanlar "gelecek" olan, usumuzda geçmiş bir olayla birleşir, böylece yalnız belleği etkilemekle kalmaz, o zamanlar bütünüyle belirlememiş olan gerçekliği de tamamlar.
Sayfa 135
"Hiç şüphesiz, yaşamınızda öyle zamanlar olmuştur ki, belirli bir kokuyu duyduğunuzda geçmişteki bir zamana ve yere dönerek o kokuyla ilgili duygularınızı yeniden yaşamışsınızdır."
Bir zamanlar gerçekten yaşayabileceğimi sanmıştım. Yaşamak neyse... Nedir yaşamak? Soluk alıp vermekten başka? Yaşama sanatı? Evet, yaşamayı yeğleyebileceğimi sanmıştım. Oysa hayat beni çoktan aşmıştı. Terk etmişti demeye dilim varmıyordu da ondan böyle söyledim belki. Ucundan, kıyısından tutabilmek için yeniden kitaplara sarıldım ben de.
"Kim olduğunu anlamama olasılığı var. Eskiden olduğundan çok farklı." Gülümsedi. "Hepimiz, bir zamanlar olduğumuzdan farklıyız" dedi. "Anlıyorum."
Reklam
- Hem şu da var, kişioğlu başka birisinin derin acı çektiğini (sanki bu marifetmiş gibi) kabul edemez. Niçin kabul edemez acaba, ne dersin? Çünkü iğrenç kokuyorum, aptal bir yüzüm var, çünkü bir zamanlar ayağına basmıştım... Sonra acının da türleri vardır: Beni küçük düşürücü bir acıya, sözgelimi açlığa ses çıkarmaz velinimetim, ama buna karşılık bir düşünce için çekilen biraz daha soylu bir acıya gelince izin yoktur... pek seyrek razı olur buna. Çünkü yüzüme bakıp öyle bir düşünce için acı çeken bir insanda olmasını hayal ettiği yüze benzetemez. O anda bütün iyiliklerden yoksun eder beni, hem kötülük düşünerek de yapmaz bunu. Dilenciler, özellikle soylu dilenciler hiç ortaya çıkmamalı, gazeteler aracılığıyla dilenmelidirler.
Sayfa 331 - İletişim Yayınları
“Herkes sorunlu bir çocuk olduğunu düşünüyor. Asi, soğuk, hırçın... Pü­rüzlü bir kumaş parçası gibi, iç gıdıklayan. Oysa kimse senin de bir zamanlar durgun bir deniz olduğunu düşünemiyor. Dalgaların kıyıya sert vuruyor, on­ları aşındırıyor diye şikâyetçiler ama denizinde kaç ceset dibe batmış, bilmi­yorlar.”
Sayfa 68 - Ephesus YayınlarıKitabı okuyor
Birde o geçmiş ve gelecek arasında, insan psikolojisi ve algılamasına göre üç saniyelik bir dönemi kapsadığı söylenen incecik bir zar gibi bir de şimdi var. İster bu psikolojik boyutuyla, ister çeşitli kriterlere göre tanımlanabilecek başka tarihsel ve sosyolojik boyutlarıyla bir de şimdi var. Bir zamanlar sadece şimdi vardı. Augustinius, sadece şimdide yaşadığımızı ve bu şimdinin, "geçmiş şeylerin şimdisi, şimdiki şeylerin şimdisi ve gelecek şeylerin şimdisi" gibi boyutları olduğunu söylüyordu.
HÂKİMİYET DEĞİL; MAHKÛMİYET, ESARET TÜRK MİLLETİNE ÂİTTİR!..
Konya'da bulunduğum 1930-39 yılları zarfında, amcam merhum, Pirî Paşa Camii'nde vaaz ederdi. Fakat o zamanlar bütün hocalar, vaazlarda ne söyleyeceklerini, önceden yazılı olarak müftülüğe vermek zorundaydılar. Amcam bu duruma üzülür, hiddetlenir hüzünlenir, şöyle konuşurdu: - "Hâkimiyet kayıtsız şartsız Türk milletinin mi? hayır öyle değil! Aslında, esaret, kayıtsız şartsız Türk milletine has ve âittir! Hâlin en açık ve ne gerçek ifâdesi budur. Hâkimiyet değil, mahkûmiyet, mağlubiyet, esaret, kayıtsız şartsız Türk milletine âit ve hastır. Başka milletlerin başına böyle bir çember geçirilemez, patlar... Fakat, Türk milleti kuzudur, çeker..."
Sayfa 276 - 2.Kısım, (Kahire, Ezher'de Okuduğum Yıllar), -Mustafa Runyun Bey-, Yazılı Hutbeler, Vaazlar, Kaynak YayınlarıKitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.