Genellikle ilgimi çeken bir tür olmasa da, bu kitabı uzun zamandır merak ettiğimi söylemeliyim. Genellikle vaaz türevi şeylerden hoşlanmam. Yine de bu kitaba bir şans vermeye karar verdim çünkü Halil Cibran’ın yazarlığı hakkında çok fazla bilgi edindim.
Ve şimdi kitabı okudum fakat benim için beklentimi karşılayan bir kitap olmadı. Bu belki de öncesinde edindiğim yorumların yüklediği büyük beklentilerden kaynaklanmış olabilir. Genel olarak sadece ruhani vaazlar içeren eserleri okumaktan çok keyif alan biri değilim. Hikayeye bir katman eklenseydi veya bana bir karaktere bağlanma şansı verilseydi bu sayede keyif alabilirdim. Fakat maalesef bu haliyle takdir edebileceğim bir eser değil.
Örneğin kitabın ilk bölümünün okuyucuyu Ermiş El Mustafa ile tanıştırdığı gerçeğini ele alalım. 12 Yıldır Orphalese’de yaşayan El Mustafa’nın, gemisi geldi, çantaları (teorik olarak) toplandı ve eve dönmek için gemiye gidiyor. Bana tuhaf gelen bölümüyse Orphalese halkının, kendisine bir şeyler sormak için binlerce günü varken El Mustafa çantalarını toplamış gemiye binip şehri terk etmek üzereyken, birden bir şeyler sormaya karar vermeleri. Evet sizinle senelerce yaşadık ama gitme gününüz gelmeden bu gündelik meseleler aklımıza gelmemişti ve madem “ermiş”siniz o zaman geminize binmeyi bir gün erteleyin ve bizi hızlandırılmış bir şekilde eğitin düşüncesi beni açıkçası çok içine almadı.
Halil Cibran’ı sadece bu kitapla eleştirmemek adına bir kaç kitabını daha okuyacağım. Kesinlikle okumalısınız diyebileceğim bir eser değil açıkçası ve eminim Halil Cibran’ın sadece en “ünlü” eseridir, en “iyi” değil.