'Her gün odamda oturuyor, kitap okumaya çalışıyordum. Bir tek harfini bile fark etmeden sayfaları çeviriyor, bazen, dikkat etmeye azmederek baştan başlıyor, fakat birkaç satır sonra gene zihnimin başka yerlerde dolaştığını görüyordum.'
(spoiler içerir)
Masumiyet Müzesi benim için derin, karmaşık, bol ayrıntılı, bol betimlemeli, birbirine bağlanan kısımlarla şaşırtıcı aynı zamanda da geçen yılların monotonluğunun ve kasvetinin içime işlediği bunaltıcı bir kitaptı. Kitabı ancak ara vererek okuyabildim. Bunun sebebi biraz da karakterimdir. Sadakatsizliğe olan tahammülsüzlüğüm
“Aşk nedir?”
“Neymiş?”
“Aşk, Füsun karayolları, kaldırımlar, evler, bahçeler ve odalarda gezinirken ve çay bahçelerinde, lokantalarda ve akşam yemeği sofrasında otururken, ona bakan Kemal’in duyduğu bağlılık duygusuna verilen addır.
Füsun’dan uzaksam, dünya, tıpkı parçaları karmakarışık olmuş bir bilmece gibi beni huzursuz ederdi. Füsun’ü görünce, bilmecenin, her şeyin bir anda yerli yerine oturduğunu hisseder, dünyanın anlamlı ve güzel bir yer olduğunu hatırlayarak rahatlardım.
Hayalimde Füsun’un pişmanlık sözlerine, yalvarmalarına, her şeyin onun kabahati olduğunu söyleyerek cevap veriyordum ve tek tek saydığım bu kabahatlerin hepsine öyle bir içtenlikle inanıyordum ki, sık sık haksızlığa uğramış birinin öfkesine kapılıyordum.