Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Edeb...
- " (...) "Din, edeb demektir!" buyuruyor Allah Resûlü. Edeb hadlere riayettir; hadlere riayet ise, "ruh, akıl ve ahlâk" ölçü ve ölçülendirmelerinin kendilerinden, bunu gösteren topyekûn insan faaliyetlerinin verimlerine kadar her şeyi kapsar. Her şeyi!"
Sayfa 218 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
"İNSANIN KELÂMI, AKLININ TERAZİSİDİR..."
- " (...) Akıl, ruhanî bir keyfiyettir ki, nefs zarurî ilimler ve nazariyeleri onunla kavrar... Akıl ruhun lisânı ve basiretin tercümanıdır; "basiret" dedikleri, ruhun özü, akıl da onun lisânı derecesindedir.. "İnsanın kelâmı, aklının terazisidir..." buyuruyor Hz. Ali (kv).
Sayfa 217 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Selim akıl...
- " (...) Akıl, varlık ve varoluş memuriyeti ve gayesine bitişik, bu açıdan da varlık ve varoluş hakikatinin kendi olması bakımından, büyüdükçe kendini yiyen ve aczini idrak eden süreçte "yok" olur. Ölümün akla "yokluk" diye hitabetmesi de budur; ve aklın ruhta bu tükenişi, ruhîliği, "teslim olmuş akıl" davasının hakikatini gösterir. Bu azîm mânâ, "selim akıl"ın hakikatini de belirtir."
Sayfa 217 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
İKİZ KULELER GERÇEĞİ...
- " (...) Tedaî: Kıçına tekme, enseye tokat, başına çuval; bunlar bahsettiğimiz zümre veya bütün gelmiş geçmiş, geçmişi tenekeliler soyu boyunca bundan başka bir şey olamadılar, olamazlar. Bizsiz olamayacaklardır da. Pislik hazcı tipinin dışındaki "bütün hayâlleri" gerçeği yönlendiren ve eline geçen fırsatı yiğitçe değerlendiren din gerçekçileridir ki, -onlar yalnız Allah'ın emirlerini dinlerler-, senin gerçekçilik adına Amerika'nın helâ taşlarını yıkadığın yerlerde, ikiz kuleleri zeminle bir edip "super devlet" palavrasını yerle yeksan ederler.
Sayfa 212 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
GERÇEKÇİLER...
Tedaî: Üstadım'dan "Ne olduğunu bilmezler, gerçekçilik diye bir şey tuttururlar. Süleyman (prof. Yalçın), 7 yaşından beri namazını bırakmamış biri; Amerika'ya gitti, orada iki sene kaldı, gelince baktım sağda solda "ben gerçekçi oldum!" diye bir şeyler geveliyor. Çağırdım, "ne diyorsun sen?" dedim. "Gerçekçi! Ne gerçeği?"... Bir gerçekçi: İstanbul'a geldim iş bulamadım, 15 güne yakın sokaklarda hiçbir şey yiyip içmeden dolaştım, yattım. Bir hayat kadını (fahişeye şimdi böyle deniyor ya!), beni görünce evine götürdü, yedirdi, içirdi. Bir kaç gün sonra "ben de çalışabilir miyim?" dedim... Gerekeni yapıyor ve kafada peruk, işe çıkıyor. "Şimdi kazancım iyi, Allah'a şükür!"... İşte, o mürted olanların gerçeklikleri, globalleşmeleri, dinler arası diyalogları, Yahudi lobileriyle "al takke ver külâh!" ilişkileri, dine sövmenin kılıflı görüntüsü hâlinde "din milliyetçiliğine karşıyız!" lâfları "eskiden orospu çocuğunun biriydim!" der gibi bir istikrah tavrıyla laikliği yüceltmeleri vesairenin ardından, "Allah yardımcımız olsun!" diye bir de ekstra kaşarlıkları yok mu, aynen o ibne zavallı; üstelik o zavallıya hayâli çatlatacak bir yerde de olsa belki bir mazeret bulabilirsiniz ama, bu zavallılara onları doğuran analarından, sulbünden gelecek çocuklarına kadar dehşet şüphesiyle bakmaktan kendimi alamıyorum."
Sayfa 211 - 212 İBDA YayınlarıKitabı okudu
TOP MU TEREYAĞI MI?
- " (...) Hitler: "Alman milleti tereyağı değil, top-silâh istiyor!"... İktisat kitaplarında, ekonomik tercih bahsinde "tereyağı mı top mu?" diye klâsik bir misâl olarak değinilen bu husus, gûya akl-ı selime hitabla "elbette tereyağı!" vezniyle işlenirken, işin aslının "fazilete göre mi yaşamalı, hazza göre mi?" esasında mühürlü olduğunu anlayan yoktur. [...] "Top mu tereyağı mı?" misâlini, "haysiyet, şahsiyet, gurur zevki mi, tereyağı mı?" diye anlarsanız, yerinizi daha doğru tayin edersiniz."
Sayfa 210 - 211 İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
NİETZSCHE'Yİ BİLMEK...
- " (...) Bir geçiş vesilesi olarak, Nietzsche'nin bir sözü: "Tanrı öldü, Tanrıyı biz öldürdük!"... İnsanın bizzat İlâhlaşması-Tanrılaşmasını gösteren bu sözün, Epiktetus'un insanın ölümüyle her şeyin bitişine dair stoa anlayışıyla, Aurelius'un eşyayı tanrı gören ve insanı ilâhîleşmeye çağıran stoa anlayışı arasında her ikisinden mülhem bir yerde oluşunu, -Nietzsche'yi bildiğimiz için- biliyoruz."
Sayfa 209 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
ZERDÜŞT NE DEDİ?..
- " (...) Nietzsche'nin "üstün insan" timsâlinde "duyguları baskı altına aldıktan sonra geriye ne kalır? diye söylettiği şu kesiksiz yapıp etme-fatihlik ruhîliği ve "âri ırk" ideali, bilir misiniz ki, din (Hristiyanlık) de dahil bütün yerleşik düzen kokuşmuşluklarına karşı yeni bir ruh vaadiyle ortaya çıkar ve bu cümleden olarak bütün faziletlere lânetler yağdırırken, bir kategorize icabında "fazilete göre yaşama" sınıfına dahil olur. Bu cümleden olarak, Nietzsche'nin ünlü "Zerdüşt Böyle Diyordu" isimli eseri, Doğu mistizmine âit ilhâmlarla birlikte, Romalı Aurelius'un felsefesi ile de alâka içindedir; söylemiş olalım..."
Sayfa 209 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
PEZEVENK SÜRÜSÜ ANLAMAZ!..
- " (...) Roma'da senatoda kendisine "yalan söylüyorsun!" diyen muhatabının sözü üzerine, kolunu dirseğine kadar sıvayıp alev alev yanmakta olan ateş çanağına sokarak "bir Roma vatandaşı yalan söylemez!" diyecek kadar doğruyu acıyla çarpıştırarak üstünde tuttuğunu gösteren şahsiyet; efendim, her ne kadar bunlar İslâmî ahlâka vurularak çizgi dışı tutulacak şeyler ise de, yer ve zaman icâbı İslâm haysiyetini gösterme sırasında misâl de teşkil edebilir. Bunlar, kendisine "höt" denir denmez, papaza kızıp oruç bozar gibi tam ters bir çizgiye giren ve homoseksüel yahudi Garih'in kanatları altına girip eğitilen, sonrada bütün bunları utanmadan bir yiğitlenme tavrı için "ben geliştim!" diye ilân eden pezevenk sürüsünün anlayacağı şeyler değildir!"
Sayfa 208 - 209 İBDA YayınlarıKitabı okudu
MORALİZM-SATİRİZM...
- " (...) "Moralizm-Ahlâkçılık" insanların davranışlarını belli ilkelere gören düzenlemeleri ve belli insiyakları ötekilere tercih ederek eğitmeleri gerektiğini savunur. Oysa "satirizm-yergicilik", ahlâkçılığın teklif ettiği bu ilkelerin, insanlar tarafından faaliyetleri sırasında kullanılıp kullanılmadığını soran ve bu ilkelerin tatbik imkânlarını tecrübe eden görüştür. Ama, insanların bu ilkeleri, birer ideal, ölçü ve faaliyet biçimi olarak hangi noktaya kadar benimsediklerini sormazlar. Meselâ, yergici için, insanların dualarında dile getirdiklerini uygulamamaları yeterlidir. Duanın anlamı yergiciyi ilgilendirmez; çünkü yergi, felsefeden yoksundur. Öte yandan ahlâkçılık ve ahlâkçılar, yergiciliği ve yergicileri değerin varlığını reddettikleri, ahlâklılığı bir hiçe indirgedikleri veya tümüyle ahlâk-dışı bir şeyle değiştirdikleri için suçlarlar. Gerçekte yergiciliğin bütün gücü, karşı olmanın gücüdür; sözle hareket, gerçekle yeltenme arasındaki türden karşıtlığın... Yergiciler, insanların ahlâkî davranış sandıkları şeylerin, sözleri ölçü alınarak yargılandığı zaman genellikle ahlâk dışı davranışlar olduklarını göstermekle memnun olurlar; ölçünün kendisinin kaynak ve anlamını tartışmazlar...
Sayfa 163 - 164 İBDA YayınlarıKitabı okudu
231 öğeden 151 ile 160 arasındakiler gösteriliyor.