Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hikmet ve hakikatleri katletmemenin yolu, "benzerler" genellemesi içinde yer alan "mânâları", seçme gereken yerde veya özel ele alışta, kendilerini temin ve tâyin eden unsurlarıyla kavrayabilmekten geçer.
Ümm-ül Kitab...
- " (…) Peşin hükmümüz, hiçbir şeyin mücerredinin sonuna kadar hâlledilemeyeceğidir. Bunun böyle olması gerekir; çünkü, varlığın ve bilginin ilk prensiblerini arayan “ontoloji – varlıkbilim” ve “epistemoloji - bilgi teorisi- marifet nazariyesi”, bilgisizlikle kuşatılmıştır ve kimi de, yeni fizik dolayısıyla yeni zannedilen, aslında eskilerin eskisi “örtülü düzen”den dem vurmuştur. Eşya ve hâdiseyi raksettiren keyfiyet nerede? Hemen söyleyelim ki, “Levh-i Mahfuz”da; olmuş ve olacak işlerin tafsil levhası. “Ümm-ül Kitab” diye Kur’ân’da geçer..."
İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Fenomenoloji ve Bütün Fikrin Gerekliliği...
- " (...) Ben olmasam, tabiî olarak bahsedilebilecek bir hakikatte yoktur. Bu bedahetin yanında, istikra yoluyla (Ayrı ayrı hâdiselerdeki müşterek taraflara dikkat ederek, umumî bir netice çıkarmak; fertten umuma âit hüküm sahibi olmak) biliyorum ki, benle kaim olmayan, benim dışımda da bir çevre hakikati var ve bu da bedahet. O hâlde failsiz-bilenin olmadığı bir durumda nesnenin kavranışından bahsedilemeyeceği hakikati, çevre hakikatini kablî bir şekilde kabulle tezat teşkil eden bir şey değildir; aynı şekilde, insanın kavrayış ve bilgisinin mutlak olamayacağı ve zanlar seviyesinde kalacağı meselesi, önünde hep "bilinen-bilinmesi gereken" bulunacağı için, bir bedahet... Ama "zan" var, -mevzuuna göre- parça ve hisse hükmünde; "zan" var, hakikati olmayan mahiyet hükmünde; bu iş "Bütün Fikrin gerekliliği" davasına çıkar ve Husserl'in metodu da bu tartısızlık neticesi olarak çöker."
Sayfa 495 - 496 fenomenoloji İBDA YayınlarıKitabı okudu
Edeb...
- " (...) "Din, edeb demektir!" buyuruyor Allah Resûlü. Edeb hadlere riayettir; hadlere riayet ise, "ruh, akıl ve ahlâk" ölçü ve ölçülendirmelerinin kendilerinden, bunu gösteren topyekûn insan faaliyetlerinin verimlerine kadar her şeyi kapsar. Her şeyi!"
Sayfa 218 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
TEKNİK: UYGULANMIŞ İLİM...
- " (...) Eşya ve hâdiseler karşısında ruhun "nasıl" tavrına karşı, akıl "niçin"lerle yaklaşıyor ve fikir zuhura geliyor; mevzulara tahsis olmuş "ruh"un fikirleri mânâsına fikir. Meselâ ruh su ise, soğukta donarak buz, sıcakta kaynayarak buhar hâlinde, aslî keyfiyetin soğuk ve sıcaklıktaki görünüşleri olarak, mevzuya tahsis edilmiş fikirler oluyor. Nasıl ki, kendimizi ifâdeye geçerken ruhumuzu birbirinden farklı kelime klişelerine bindirerek, "farklılık" içinde ruhumuzda "yekpâreleştirdiğimiz" mânâlar zemini kuruyorsak; nasıl ki, bu klişeler içinde ruhî muhteva pelteleşiyorsa, demek ki varlığı kavramaya dair teşekkül eden her uygulama, kaynağı ruh olan bilginin değişik derecelerdeki tezahürü olarak "pratik" ifâde ediyor. İşte belli bir mevzuya tahsis edilmemiş ve özel bir mânâ yüklenmemiş olarak "teknik" budur; uygulama, hareket, pratik. O hâlde teknik, tıpkı pratik gibi, üstüne nisbetle teknik, altına nisbetle uygulanacak teoridir. Demek ki teknik, uygulanmış ilim demektir; bir mevzuda bir araya getirilmiş düzenli bilgilerin bütünü teori olduğuna göre, teorik bilginin uygulanışıdır. Teknoloji; bir endüstrinin makine, âlet ve yapım metodu olarak, "çeşitli" bilgi dallarının pratik alanda sistemli uygulanışı. İşte, işin fizik hakikatinden metafizik mânâsına kadar çeşitli yönlerinin topluca hülâsası bu.
Sayfa 654 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
GERÇEKÇİLER...
Tedaî: Üstadım'dan "Ne olduğunu bilmezler, gerçekçilik diye bir şey tuttururlar. Süleyman (prof. Yalçın), 7 yaşından beri namazını bırakmamış biri; Amerika'ya gitti, orada iki sene kaldı, gelince baktım sağda solda "ben gerçekçi oldum!" diye bir şeyler geveliyor. Çağırdım, "ne diyorsun sen?" dedim. "Gerçekçi! Ne gerçeği?"... Bir gerçekçi: İstanbul'a geldim iş bulamadım, 15 güne yakın sokaklarda hiçbir şey yiyip içmeden dolaştım, yattım. Bir hayat kadını (fahişeye şimdi böyle deniyor ya!), beni görünce evine götürdü, yedirdi, içirdi. Bir kaç gün sonra "ben de çalışabilir miyim?" dedim... Gerekeni yapıyor ve kafada peruk, işe çıkıyor. "Şimdi kazancım iyi, Allah'a şükür!"... İşte, o mürted olanların gerçeklikleri, globalleşmeleri, dinler arası diyalogları, Yahudi lobileriyle "al takke ver külâh!" ilişkileri, dine sövmenin kılıflı görüntüsü hâlinde "din milliyetçiliğine karşıyız!" lâfları "eskiden orospu çocuğunun biriydim!" der gibi bir istikrah tavrıyla laikliği yüceltmeleri vesairenin ardından, "Allah yardımcımız olsun!" diye bir de ekstra kaşarlıkları yok mu, aynen o ibne zavallı; üstelik o zavallıya hayâli çatlatacak bir yerde de olsa belki bir mazeret bulabilirsiniz ama, bu zavallılara onları doğuran analarından, sulbünden gelecek çocuklarına kadar dehşet şüphesiyle bakmaktan kendimi alamıyorum."
Sayfa 211 - 212 İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İKİZ KULELER GERÇEĞİ...
- " (...) Tedaî: Kıçına tekme, enseye tokat, başına çuval; bunlar bahsettiğimiz zümre veya bütün gelmiş geçmiş, geçmişi tenekeliler soyu boyunca bundan başka bir şey olamadılar, olamazlar. Bizsiz olamayacaklardır da. Pislik hazcı tipinin dışındaki "bütün hayâlleri" gerçeği yönlendiren ve eline geçen fırsatı yiğitçe değerlendiren din gerçekçileridir ki, -onlar yalnız Allah'ın emirlerini dinlerler-, senin gerçekçilik adına Amerika'nın helâ taşlarını yıkadığın yerlerde, ikiz kuleleri zeminle bir edip "super devlet" palavrasını yerle yeksan ederler.
Sayfa 212 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
Kıvılcım...
- " (...) Her ân ve lâhzada, varlık ve yokluktan biri gelip biri gittiği için, ne gelenin geldiği ne de gidenin gittiği anlaşılır. Var sanılan her şeyin aslı yokluk olduğundan, İLÂHÎ NURDAN BİR KIVILCIM OLAN İĞRETİ VARLIĞI YİNE YOKLUK TAKİP EDER; VE VARLIK BİR KIVILCIM DAİRESİ HÂLİNDE DÖNER DURUR. İŞTE ÂLEMLERİN MECMUU, HAKİKÎ VARLIK KIVILCIMLARININ DAİRESİ İÇİNDE BİR HAYÂL GÖLGESİNDEN İBARETTİR."
Sayfa 24 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
MADDE: Ruhun Sıçrama tahtası...
- " (…) "Madde, yolun derin bir gerçekliğe açılmasını sağlar ve bizzat Allah Resûlü'nün: “Allah'ım, bana eşyanın hakikatini olduğu gibi göster” dediği veçhile, insan varoluşunun gerçekleşmesi için zorunlu unsur, ruhun sıçrama tahtasıdır..."
İBDA YayınlarıKitabı okudu
SİGMUND FREUD'UN LİSAN-I HÂLİ...
- " (...) Herkes eserimin muhtevasına önem verdiğimi ve başlıca gayemin akıl hastalarını iyi etmek olduğunu zannediyor. Bu yıllardır devam eden ve bir türlü ortadan kaldıramadığım yanlış anlayıştır. Şayet ben bir âlim isem, bu, yeteneğimden değil, ihtiyaçtan doğmuştur. Benim asıl yaratılışım, bir sanatkâr yaratılışıdır. Gençliğimden beri en sevdiğim, gizli kahramanım, daima Goethe idi. O zamanlar şair olmak isterdim ve bir roman yazmayı daima arzuladım. Bütün istidadım lisede hocalarımın kabul ettikleri gibi, beni edebiyata sevkediyordu. [...] O zaman ve daima Goethe'nin tesiriyle tabiat ilimleriyle meşgul olmaya başladım. Fakat ruhum romantik olmaktan bir türlü vazgeçmiyordu.[...] İçgüdü ile edebiyatçı, hâdiselerin zorlaması ile doktor olan ben, tıbbın bir kolu olan psikiyatriyi edebiyat hâline getirmeyi düşündüm. Böylece âlim geçinmekle beraber şâir ve romancı kalıyordum. Psikanaliz bir edebiyat yeteneğinin psikoloji ve patoloji-maraziyat sahasına devrinden başka bir şey değildir."
Sayfa 582 - 583 GOG'dan İBDA YayınlarıKitabı okudu
231 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.