İnsanın, günlük işini bitirip yıkanıp taranarak taşralı bir ateşin yanında sıcak bir yemek yedikten sonra hava almaya çıkmış aylak sürüsünün arasına kendisini katıp beraber sokaklarda sürüklenmesine izin vermesi hoş bir şeydi.
Kitabı "aşk'a (hiç katılmadığım) farklı bir bakış açısı okumuş olmamdan ötürür beğendim diyebiliriz. Ama mektubu yazan karakterimiz aptallık derecesindeki takıntısıyla beni o kadar yordu ki. Sinirden küplere binerek okudum kitabı. Bir insan nasıl bu kadar gerizekalı olabilir hala da aklım almıyor. Tiktokta genç kızların sevgililerine altını çize çize neden bu kitabı hediye ettiğini çok iyi anladım. Gerçekten de karakterimizin takıntısı ergenlere layık. Objektif yorum yapmaya çalışırsam da babası ölmüş annesiyle arası kötü olan, arkadaşı olmayan bi insanın "hayatındaki" tek insana bu kadar takıntı yapması olası bir durum. Ama bu takıntının inanılmaz uzun süre devam etmesi beni en çok şaşırtan şey oldu. Kadın asla bu takıntıdan, onu böylesine yitip bitiren şeyden de kurtulmak istemiyor. Hatta bunun bir sorun olduğunun bile farkında değil. Kendisine düzgün mutlu bir hayatı da layık görmüyor gerçi farkında olsa nolur. Adamı da tanrı figürü yaptığını düşünüyorum. Ayrıca çocuğa da çok üzüldüm. Kadın adamın ondan bir zerre bile rahatsız olmasın diye hiç babasıyla tanıştırmamış bile. İğrençlik, bencillik abidesi bir davranış. En başta anne olmaması gereken bir karakterdi çocuk iyi ki öldü düşünceleri gaddar da olsa kitap sonu sürekli aklımdan geçti. Ama gerçekten kadına ve düşüncelerine hiç katlanamadım az bile düşünmüşüm. Okurken en yorulduğum kitap olabilir. Bitsede kurtulsam şu kadından düşüncesiyle beraber otutup okuduk kitabı. Ama okunur ve üzerinde çok keyifli tartışılır. Arkadaşlarla beraber okunursa kritiğini yapmak tadından yenmez. 7/10.
Ruh, fikir, duygu dediğimiz, ızdırap dediğimiz şeylerin aslında ne kadar da zayıf, zavallı, acı veren şeyler olduğunu korkuyla hissediyorum. Çünkü bunlar en üst düzeyde bile olsa acı çeken, kıvranan insan bedenini tamamen yok edemiyor. Çünkü böyle anlarda dahi insan üzerine yıldırım düşen bir ağaç gibi yere yığılmak yerine, damarlarındaki kan akmaya devam ediyor. Bu acı sadece bir an, bir dakika bedenimi sarmıştı. Sadece bir anlığına ölümün soluğunu hissetmiştim. Ama dediğim gibi tüm acılar kokaktır, kendisinden daha güçlü olan yaşama isteği karşısında geri çekilir, çünkü bedenimizin her hücresinde yerleşmiş olan yaşama isteği, ruhumuzdaki ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür.