"yaşar kemal, haddini bildiği zaman bir ümmi-i âriftir. bir köy odasında tatlı tatlı hz. ali cenkleri anlatabilir, kasaba kahvesinde saz çalmak da gelir elinden. coşkun bir muhayyile, ayıklanmamış bir dil, tam bir «halk ozanı». bu zeki anadolu çocuğunu, azgın bir graphoman yapan, mesuliyetsiz tenkitçilerle reklâm esnafı. biz yaşar kemal’in bu çıkarcı veya ideolojik övgülerle kendinden geçmemesini temenni ederdik. mütevâzı kaabiliyetleri olan bu arkadaş, nobel peşinde koşacağına daha çok okusa, daha az yazsa, hem kendisi hem de edebiyatımız için hayırlı olurdu. merimée, korsika’nın ezelî derdi olan kangütme geleneğini yüz sayfa içinde romanlaştırmış. bu kadar cılız bir konu, altıyüz sayfada anlatılmaz. destanlar çağı çoktan kapandı.
hayatını kalemiyle kazanan bir yazar, bu yalancı alkış tufanı karşısında elbette ki kendini kaybedecek. kitap bir ticaret metaı oldukça, yaratıcı ister istemez esnaflaşacaktır. ödüller, kaabiliyetin teşvikçisi değil, öldürücüsü. okuyucudan özür dileriz: «edebiyatın, sanatın, düşüncenin grafoman’lara karşı korunması, ülke sınırlarının barbarlara karşı korunması kadar kutsal» diyor bir psikolog. grafomanlara ve beyin sömürücülerine."