Cem Davran… O'nunla uçakta olan oyunculardan biriydi… Canının nasıl yandığı yüzünden okunuyordu… Elinde bir yüzükle oynuyordu… Siyah taşlı, gümüş bir yüzük… Gözünü yüzükten ayırmadan, parmağında döndürüp duruyordu… Sanki kaç defa çevirirse o kadar puan alacaktı… Hiçbir şey konuşmadan, duymadan… Öne eğik olan başını kaldırmadan, sadece kaşlarının altından bana baktı… Ben de birkaç dakikadır Cem'i seyrediyordum… Göz göze geldik… Ağladı, ağlayacak… Boğuk bir sesle, "Bu nereden biliyor musun?" dedi, yüzüğü gösteriyordu… "Hayır." Aslında ikimiz de konuşmak istemiyorduk… "O'nun parmağındaydı, filmde kullanacağı aksesuvar. Rica ettim, verdiler…" Son defa taktığı yüzük!… Tenine değmiş… "Bana verir misin?" "Tabii." Yüzüğü elime aldım… Nasıl bir duygu bu?… O'na dokunuyor- muş gibi, sıcaklığını hissediyordum… Sanki yüzükten medet umuyordum… Dokunursam, acılarım son bulacak, içim ferahlayacak, bu anlayamadığım durumdan bu sayede kurtulacakmışım gibi… Demek acıya dayanamadığın zaman başka yollar bulduğunu sanıyorsun… Mantık asla devrede değil!…
Hissetmenin zayıflık, tokadın güç, okşamanın yalan, alkışın güven, esaretin cennet, cesaretin cehennem olduğu yerde sevgi ahmaklık, ölüm ise başkasının gururudur…
Yapay zeka destekli sözlüğün "mazhar" ve "ruhsar" kelimesini isim olarak algıladığını fark ettim. Tamam isim olarakta kullanılıyor da ikisi de başlı başına çok efsunlu bir kelime. Anlamının ahenginden mest olursun. Yapay zekanın da aklı herhalde bu iki kelimeyi görünce Hande Ataizi ve Cem Davran'a gidiyor.
Hikâye tadında büyüyoruz, hem de hepimiz. Büyüyoruz ve unutuyoruz bizi. Bir film izleyince, bir şarkı dinleyince, bir kitap okuyunca hatırlıyoruz en güzel yanımızı ve hayat bu ya, epeyce geç kalmış oluyoruz.