Bu yüzden gülümseyip başımı sallamayı,hissetmediğim duyguları göstermeyi öğreniyordum. İçim paramparça olmasına rağmen,herkes gibi görünmeyi öğreniyordum.
Sırtımda hala kumların ılıklığını hissediyordum, üzerimde güneş kadar sıcak bir kadın vardı ve kahkahalarla gülüyorduk. Bu gerçekten de dünyanın en komik, en saçma ve en karmaşık evlenme teklifiydi.
Tek kelimeyle mükemmeldi.
Ethan’la geçirdiğim her saniye sanki kendime harika bir çift yeni ayakkabı almışım ya da dışarıda çok pahalı bir yemeğe çıkmışım gibi şımartılmış hissediyordum.
“Ethan, ben kötü bir yalancıyım.”
“Hadi ha az evvel çok başarılıydın halbuki.”
“Hiçbir zaman bu konuda iyi olamadım, tamam mı? Senin gibi karanlık güçler tarafından ele geçirilmeyen bazılarımız dürüstlüğün bir erdem olduğuna inanıyor.”
Benim odada olduğumun farkında olmadığında ya da unuttuğunda onu dikkatle izlerdim, bana kendimi yalnız ve terk edilmiş hissettirirdi bu hali. Aynı zamanda heyecan vericiydi de çünkü televizyonda gösterilen filmlerdeki kadınlara benzerdi, mesela Kraliçe Christina'daki Greta Garbo'ya, hani filmin sonlarına doğru geminin güvertesinde bambaşka ruhani bir yerlere giderken düşüncelere daldığı sahnedeki gibi, ama nasıl olmuşsa bizim mutfağımıza girmiş, bir süreliğine kırmızı mutfak sandalyelerimizden birine oturmuş, parmakları arasında dumanı tüten bir sigara, önündeki henüz çözülmemiş, dokunulmamış bulmacaya bakmaktadır.