“Türk’ün başı eğilmeyecek! Eğdirilmeyecek! Eğdirmek isteyen olursa işte o başa acırım! Azim sebat metanet ve güç… İlla ki güç…
Her işin başı da inanmak. Edirne’den, Denizli’den, Trabzon’dan, Muş’tan, Kars’tan gelen evlatlarım bana inanıyor. Ne ki ben de onlara yürekten inanıyorum. “
Dünya'da beklenen olmuş, devletler ilk kez dünya savaşı altında birbirleriyle kıyasıya bir mücadeleye girmişti. Savaşa girmenin intihar olduğunu bile bile Osmanlı Devleti de kendisini bu savaşın tam ortasında buldu, birçok cephede aynı anda mücadele etmişti. Bunlardan birisi de Hicaz-Yemen cephesiydi. Buradaki başarısından, vatana, bayrağa bağlılığından adından söz ettirenlerden birisi de şüphesiz Medine Muhafızı "Çöl Kaplanı" lakaplı Fahrettin Paşa ve askerleriydi. Bu eserde yazar gayet akıcı, yer yer diyalogların hakim olduğu sade ve anlaşılır bir dille sizleri Medine'ye Fahrettin Paşa'nın yanına cepheye götürüyor. Oradaki zor şartları, ilginç bilgileri ve bir o kadar da yazarın güzel anlatımıyla tasvirlerini göreceksiniz. O zor şartları bilmek, tekrar etmek ve yer yer gururlanarak yer yer hüzünlenerek okuyacağınız güzel bir eser. İyi okumalar.
"Bu asker, Medine'nin enkazı içinde ve nihayet Ravza-i Mutahhara'nın altında kan ve ateşten örülmüş kızıl bir kefenle gömülmedikçe Medine kalesinin burçlarından ve Mescid-i Saadet minarelerinden Türk'ün al bayrağı alınmayacaktır!"
`Fahreddin Paşa
Üzerime yüreğimden başka muska takmadan konuşmak gerekirse...
'Tarih denilen tamahkâr tüccar'
elbette Millî Mücadeleyi, İlk kurşunu, İlk Direnişi Medine Müdafasına bırakamazdı. Bıraksaydı yapılan hesaplar, uydurulan tezler hedefine bu kadar çok ulaşamazdı.
30 Ekim 1918'de Osmanlı Hükümeti teslim olduktan sonra Hükümetin ve İmparatorluğun