Onun gözlerinde ve dünyasında adeta bir güneş gibi parlayan kadına duyduğu aşkı keten gibi iplik iplik ince ince içine dokuyan yalnız ama sonsuz bir içsel derinliğe sahip bir adamın yıkıntılar arasında eski sokaklarda gezerek anlattığı öyküsü. Hem eski kumaş dükanının yıkıntıları hem kendi iç dünyasının yıkıntları arasında ayakta kalmaya çalışan çaresiz bir adam. Nerede bu adamın hayallerini okudum nerede gerçekleri dinledim bilmiyorum ama o güzel kadifelerin ketenlerin ve ipek kumaşların öyküsü ancak bu kadar romantize edilerek anlatılabilirdi. Kumaşa yüklenmiş bunca anlam bana Tanpınar’ın o satırlarını hatırlattı;
“Eşyanın sükûneti, değişmez manzarası onun için hayatta bir teselli ve zevk kaynağı idi. Bir insan, en yakınımız bile, çarçabuk değişebilirdi. Fakat eşya, dalgın ve daüssılalı uykularında hep aynı kalırlardı. Bir saksının, bir sedirin, bir masanın, bir duvar veya kapının değişmesi imkânsızdı. Eşyanın açık dost, her zaman için güvenilir çehreleri!…”