Ah Aziz! Erzurum'dan sürgün oluşun, sığamayışın bir yere, İstanbul'a gidişin, evlenişin, evlatların, onların İstanbul'da büyümeleri fakat kendi içlerinde kaybolmaları, seninle konuşmadığı için arayangiren mesafeleri kapatamadığın babana benzeyişin ve kendi içine kitlendiğin odada yokluğa açılan kapıdan sonsuz varlığı yudumlamak isteyişin...
Ah Aziz, neydi seni normal insanlar gibi gamsız, fikirsiz, zikirsiz bir yaşantıdan uzak tutan? Neydi seni kendi içindeki orkestraya meftun fakat insanlara sağır kılan? Evlatlarınla arandaki mesafe babanın senle mesafesi kadar uzak kalmadı mı ve sen dönüp babanın kaderini yaşamadın mı, Adil (oğlun) senin sustuğun hangi sözcükleri edindi de onları boynuna muska diye asıp kulağına küpe diye taktı,sonra o susuşla dünyaya sırtını döndü?
Ah Aziz, kurduğun dünyaya eşini davet ettin de annesi mi anladı seni, sizin evliliğiniz en çok hanginizi mutsuz etti,peki ya kızın Alev? Onu hangi dünyaya emanet edip içine kitlendin? Gerçeği aramak çarşı esnafının önüne mengüç takıp elinde şifacı ihtiyar ayının ipiyle gezmekle mi kolay oldu, derviş kılığıyla dilinde zikirle mi?Ah Aziz, acaba başına gelenler Hilmi Baba'nın ahı mıydı?