Yalnızlık ve depresyon arasında nasıl bir ilişki vardır? Bu sorunun cevabını bulmak için profesör John, cesur ve ilginç bir deney tasarladı. Deneyin katılımcıları, Chicago Üniversitesi'nde bir gün ve bir gece boyunca kilitli kaldıkları 135 yalnız insanlardı. Bu insanlar, Mars'a gidecekmiş gibi zorlu ve detaylı kişilik testlerine tabi tutuldular. Test sonuçları şaşırtıcı değildi: Yalnız insanlar kaygılı, özgüvensiz, kötümser ve reddedilme korkusu içindeydiler. Ama profesör John'un asıl merak ettiği şey, yalnızlığın depresyona mı yoksa depresyonun yalnızlığa mı neden olduğuydu.
Profesör John, deneyin ikinci aşamasında katılımcıları A ve B grubu olarak ikiye ayırdı. Her iki grubu da hipnotize eden psikiyatrist David Speigel, A grubundakilere hayatlarında en yalnız hissettikleri anları, B grubundakilere ise en bağlı hissettikleri anları hatırlatmasını istedi. Böylece katılımcıların yalnızlık veya bağlantılılık duygularını manipüle etti. Sonra her iki gruba da yeniden kişilik testi uyguladı.
Profesör John'un tahmini doğru çıktı: Yalnızlık duygusu arttırılan insanlar daha depresif olurken, bağlantılılık duygusu arttırılan insanlar daha az depresif oldular. Bu deneyin sonucu, yalnızlığın depresyonun bir sonucu değil, bir nedeni olduğunu gösterdi. Profesör John, ortaya çıkan bulguyu "hayret verici" olarak nitelendirdi. Bu deney, yalnızlık ve depresyon arasındaki ilişkiyi aydınlatan bir dönüm noktası oldu.