Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.27
HACER UYSAL
HACER UYSAL
@desertrose55
773 okur puanı
Temmuz 2017 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Herkesin bildiği en eski hikayelerdendir Frankenstein. Onun için tiyatrolar sergilendi, filmler, diziler çekildi. Muhakkak en az birini izlemişsinizdir. Fakat kitabını okumadıysanız çok eksik kalmışsınız demektir.
Bildiğiniz üzere yaratıcısı tarafından dışlanan, insanlar tarafından itilip kakılan bir yaratığın hikâyesi Frankenstein. Onun için canavar kelimesini kullanmak istemedim. Belki görünüşü öyle fakat içi bambaşka bu yaratığın. Film, dizi veya tiyatrolarda izlerken nasıl hissettiniz bilmiyorum ama yaratığımız kitapta hayal kırıklıklarını o kadar mükemmel anlatıyor ki onunla empati kurmamak mümkün değil. Kendisine 1 adım gidilse onun 10 adım gideceği insanlar tarafından hor görülüp dışlanmıştır, iyi olan insanlarda bile kötülüğü görmüş ve sonunda bir "CANAVAR"a dönüşmüştür.
İki edebiyatçının kızı olan Mary Shelley iki asır önce çok genç yaşta yazmıştır bu kitabı. Açıkçası böylesine ustalıkla yazılmış bir eser beklemiyordum. Toplum tarafından bir canavarın nasıl yaratıldığını harika bir hikaye kurgulayarak, kelimelerini özenle seçip akıcı bir şekilde öyle bir anlatmış ki Mary Shelley; Frankenstein'ın daha asırlar boyu hafızalarımızda yer edeceği kesin.
Frankenstein Ya Da Modern PrometheusMary Shelley · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202013,9bin okunma
Kişilik bozuklukları ile ilgili bir çok esere, bilim insanlarına, filmlere ilham olmuştur Dr. Jekyll ve Bay Hyde.Her ne kadar kişilik bozukluğu desem de aslında insanların kötü tarafını nasıl baskıladığı anlatılmaktadır kitabımızda. Dr. Jekyll'a göre insanların iyi ve kötü olmak üzere iki tarafı vardır. Fakat toplum içindeki yerimizin zedelenmemesi için kötü tarafımızı baskılamaktayız. Dr. Jekyll da onlardan birisidir. Ta ki Bay Hyde ortaya çıkana kadar.
Yaptığı deneyler sonucu farklı bir fiziksel görüntüye bürünen Dr. Jekyll, bu yeni görüntüsüne Hyde adını verir ve istediği zaman kendi fiziksel görünüşüne de dönebilmektedir. Böylece Bay Hyde aracılığıyla kötü tarafını rahat bir şekilde sergiler artık. Fakat bu durumu abartmasi yavaş yavaş Bay Hyde'a dönüşmesine neden olur ve işler sarpa sarar.
İtiraf etmeliyim ki okuduğum en muhteşem kitaptı. "Kitabın konusu nedir?" diye sorduklarında cevabım "Her şey" oldu. Çünkü hem çok yönlü hem de dört dörtlük.
54 sayfalık bu kitabı hemen okurum diye düşünebilirsiniz. Ama size tavsiyem sindire sindire okumanız. Bazı paragrafları defalarca okudum zihnime kazınsın diye. Kitabın nerdeyse tüm cümleleri alıntı yapılacak kadar güzeldi.
Ve verilebilecek en özel hediye olurdu "ERMİŞ"...
Okur Takip Önerileri
Alber Camus'u okumaya ilk olarak Yabancı kitabı ile başladım.
Toplumun ön yargılarını o kadar muhteşem aktarmış ki biz okuyuculara.
"Yabancı" da mahkemede cinayetten yargılanması gereken kişi, annesinin ölümüne kayıtsız kalması sebebiyle çok eleştiriliyor. Resmen cinayetten değil annesinin cenazesinde ağlamadığı, üzgün görünmediği için yargılanıyor. Kitapta bahsi geçen mahkeme aslında toplumu ifade ediyor. Toplumun çoğunluğuna göre hareket etmeyince bir insanın nasıl topluma YABANCILAŞTIRILMASI mecazi olarak çok iyi aktarılmış. "Elalem ne der" anlayışıyla toplumda kendisi gibi hareket etmeyen, edemeyen bir çok insanla da empati şansı doğuruyor "Yabancı".
Bir çırpıda keyifle okuyacağınız bir kitap.
PIRLANTADAN ALINMAYAN VERGİ, KİTAPTAN ALINIYORDU; ÇÜNKÜ PIRLANTA ALANDAN DEĞİL, KİTAP OKUYANLARDAN KORKULUYORDU.
- EMILE ZOLA -
Bu açıklama için "Fahrenheit 451" in özetidir diyebiliriz.
1950'lerde artık birçok kişinin evinde televizyon bulunmaktaydı. Yazarımız Ray Bradbury, "Bu böyle sürerse artık kimse kitap okumayacak" diye düşündü. Ve bu düşünceden bir şaheser ortaya çıktı.
Guy Montag isimli kahramanımız bir itfaiyecidir. Fakat bildiğimiz itfaiyecilerden değil. Artık okuma eylemi yasaklanmıştır. Hatta evde kitap bulundurmak dahi yasal değildir. İşte itfaiyeciler yangın söndürmek yerine kitapları yakıyorlardı. Montag farklı bir karaktere sahip kapı komşusu ölünce ve bir kadın kitaplarıyla birlikte yakılmak isteyince bildiği her şeyi sorgulamaya başlayacaktır Kitapların içindekileri merak ediyordur artık Montag.
Ray Bradbury'nim yarattığı bu karanlık dünyada insanları daha bebekken şekillendirmeye başlıyorlar. İçi boş, duygusuz, duyarsız insanlar ... Öyle ki savaş çıktığı halde insanlar buna bile aldırış etmiyor. Çünkü televizyon onlara yetiyor. Günümüzde de böyle değil mi? Televizyondan izlenilen saçma sapan programlar insanları gerçeklikten uzaklaştırmıyor mu?
Sürekli televizyon izleyen fakat nerdeyse hiç kitap okumayan insanlar. Yazarımız bir nevi geleceğimizi görmüş maalesef.
Fahrenheit 451' i okuduktan sonra insan direkt şunu düşünüyor? : "Acaba tek bir kitap saklayabilseydik bu hangi kitap olurdu"
Bu kitabı okuduktan sonra şöyle bir düşünce belirdi kafamda: "İnsanoğlu hiç değişmiyor".
Günümüzde yaşadıklarımız da kitapla aynı paralellikte. Ölen ya da ölmekte olan insanlara yardım etmedikleri gibi fotoğraf, videolarını çekip sosyal medyada bu anları yayınlıyor bazı insan müsveddeleri. Madem yardım etmiyorsun bari saygı duy.
İşte kitabımızın konusu bu duruma çok benziyor. Bir cinayet işlenecek ve kasaba halkının çoğu cinayetin işleneceğini bile bile engel olmuyor.
"Kırmızı Pazartesi" eşsiz bir anlatımla yazılmış. Romanın sondan başa doğru gitmesi kitabı daha sürükleyici hale getirmiş. Gabriel Garcia Marquez ustalığını konuşturmuş gerçekten. Dehşet içinde okuyacağınız bir cinayetin arka planını anlatan harika bir kitap..
Nasıl olduğunu anlamadan bir anda kitap bitiverdi.
Zeze'ye "Delifişek" ile veda etmiş olduk.
"Şeker Portakalı", "Güneşi Uyandıralím" gibi bu kitap da akıldan ziyade duygulara dokunan bir kitap olmuş.
Zeze 20'sine yaklaşmış bir gençtir. Eskisi kadar hırçın değildir artık. Üstelik babasıyla daha güçlü iletişim kurarak onu sevmeye bile başlamıştır. Fakat yine aşık oluyor Zeze ve sevdiği kız için dünyayı karşısına alıyor.
Kitap aynı zamanda yazarımız Vasconcelos'un da en sevdiği kitabıdır.
Maalesef "Delifişek" çok kısa bir kitap olmuş. Vasconcelos, sanki kitabın devamını yazacak şekilde bitirmiş. Olumsuz eleştirdiğim nokta burasıdır.
Şeker Portakalı'nın kahramanı Zeze "Güneşi Uyandıralím" ile tekrar karşımızda.
Zeze'nin 10-15 yaş aralığında yaşadıkları; hayali arkadaşları, dostları, hırçınlıkları, aşkı, ergenliği vs. anlatılmaktadır bu kitapta.
Zeze'yi zengin ve kuralcı bir aile evlat edinmiştir. Maddi olanaklara kavuşmuş olsa da Zeze, kendi ailesinden uzakta, sevgiden yoksundur. Bu nedenle Zeze'nin yüreği eskisi kadar cıvıl cıvıl değildir. Yüreğindeki güneş sönmüştür. Sevgisizlik, Zeze'ye bir çok hayali arkadaş edinmesini sağlamıştır.
Yüreğine yerleşen bir kurbağa ve bir filmde izlerken hayran kaldığı, babasının yerine koyduğu bir şarkıcı. Bu hayali arkadaşları yüreğindeki güneşi uyandırması için çabalıyorlar. Ayrıca evdeki çalışanları Dadala, okuldaki öğretmeni Fayolle; Zeze'nin sancılı geçen büyümesinde ona yardım ediyorlar.
Yüreğinizdeki güneşin sönmemesi dileğiyle...
Keyifli okumalar...
"Kara kutu uyarısı, bir ilacın tehlikeli yan etkileri ile ilgili hastaları ya da reçeteleyenleri uyaran, reçeteli bir ilacın ambalajındaki uyarıdır."
1979'lu yıllar...
Manisa'da tam üç tane eczaneci katledildi. Maalesef bu bir polisiye-cinayet romanı değil. Peki bu cinayetlerin sebebi neydi? Altında yatan gerçekler çok daha geriye
Bu yüreğe dokunan kitabı bu kadar geç okuduğum için o kadar hayıflanıyorum ki.
"O" olan kitabın adının filme uyarlanması ile "Hakkari'de Bir Mevsim" olarak değiştiğini de öğrenmiş oldum. Muhtemelen kış mevsimi üzerinde daha çok duruldugu için bu isim verildi.
Hakkâri'nin coğrafyası, iklimi, insanları o kadar etkileyici aktarılmış ki sanırsınız orada yaşıyoruz.
Hakkâri'nin en uzak köyü.
Kış mevsiminde kapanan yollar, bulaşıcı hastalıklar, ölen bebekler, yazılan dilekçeler ve bir türlü gelmeyen cevaplar, doktorlar...
İlk kez böyle bir yerde bir dağ başında yaşayan
bir denizci, bir öğretmen... Öğrencilerinin dilini bile bilmeyen bir öğretmen... Acaba buralara alışabilecek mi, öğrencilerine, köyün insanlarına yardım edebilecek mi? Yoksa dayanamayıp buralardan kaçacak mı?
Ve bu dağ başında sürekli düş görmek, düşlemek. Peki düş mü gerçek, gerçek mi düş?
Kitabı bitirince silkinerek kendime geldim. Jack London 100 yıl sonrasını nasıl da öngörmüş. Tabi onun distopyası çok daha ölümcül.
Kitap 2070'li yıllarda başlıyor. Dünyadaki insan nüfusu 1000'in altındadır artık. Çünkü 2013 yılında Kızıl Veba hastalığı insanlığı neredeyse yok etmiştir. İnsanlığı derken, sadece sayı olarak değil, insanlık bitmiştir artık. Vahşileşmiştir.
Kızıl Vebadan önceki ve sonraki dönemlerde yaşayan Profesör Granser artık çok yaşlanmıştır ve eski uygarlığı torunlarına anlatma vakti gelmiştir.
Eskiden bilim, teknoloji, üretim, dil, ekonomide atakta olan dünyanın bir mikrop türü yüzünden nasıl yerle bir olduğu profesörün gözünden anlatılır.
Acaba insanlık eski uygarlığına kavuşabilecek mi?
Bazı filmler ya da kitaplar vardır, hiç bitmese de devam etse dediğiniz. İşte "İdealist Öğretmen" de böyle bir kitap. Keşke profesör Raçinski'nin idealleri ömür boyu devam etse, keşke onun gibi yüz binlerce öğretmen olsa, keşke tembellik, cahillik, her türlü suç yok olsa. İşte o zaman bir mucize olurdu. Yepyeni harika bir nesil doğabilirdi. Keşke, keşke keşke...
Çarlık Rusyası dönemi matematik profesörü Raçinski, tüm kariyerini bırakıp kendi köyünde öğretmen olarak göreve başlar. Fakat bu duruma arkadaşları, meslektaşları hatta kendi köy halkı bile tepki gösterir. Kimisi onun delirdiğini bile düşünür. Aksine Raçinski, halkı iyileştirmenin en baştan başlamak gerektiğini bildiği için bu fedakarlıkta bulunur. Çünkü Rusya'da halk sefalet içindedir. Ve bu halkın içinde keşfedilmeyi bekleyen cevherler vardır.
Özellikle öğretmenler için ilham alınacak bir kitap. İdeallerimizin gerçekleşmesi dileğiyle...
Yıkılmayın, Ayakta kalın ve Başarılı Olun...
Bilimsel veriler ışığında çocuk beyninin nasıl entegre edileceği ve nasıl geliştirileceği ile ilgili çalışma ve örnekler kitabın en önemli ana hatlarını oluşturmakta.
Amaç, kitabın adından da anlaşılacağı gibi çeşitli bölümlere sahip olan beynin parçalarını (sağ ve sol beyin, alt ve üst beyin, bellek, kimliğimizin farklı yönleri vb. ) entegre ederek beyni, bütün bir şekilde çocuklarımıza kullandırtmayı sağlamak.
Ayrıca beynimizin sağ ve sol bölümleri ile alt ve üst bölümlerini çocuklarımızın anlayabileceği şekilde onlara anlatmanın önemi de vurgulanmakta. Ben bunu 6 yaşımdaki kızım üzerinde denedim (kitaptaki kurallara göre). Gerçekten de kızımda farklı bir anlayış oluştu. Üzüntü, kaygı, stres gibi durumlarda yanıma gelip "Bu durumu çok fazla düşünüp üzülmeyeceğim. Çünkü alt beynim beni ele geçirmeye çalışıyor. Üst beynimle birlikte çalışmalarını sağladım." dediği durumlar oldu. Çocuklarda bu farkındalığı oluşturmak gerçekten beyin gelişimlerini olumlu yönde etkilemekte.
Özellikle ebeveynlere tavsiye ederim. Keyifli okumalar.
Tüm basketbol severler Bobby Dixon'ın mücadeleci ruhunu bilir. Ama aslında onun bu şekilde olmasının farklı nedenleri var.
Bobby uyuşturucu kullanan ve satan bir ailenin en küçük çocuğuydu. Yaşadığı mahalledeki herkes hemen hemen bu işleri yapıyordu. Çeteler dört bir koldan onları sarmıştı. Abileri de çetelere üye olmuştu. Anne ve babası tarafından sevgi görmeyen Bobby bir şekilde hayata tutunmaya çalıştı. Yeri geldi aç kaldı, yeri geldi kalacak yeri olmadı. Bazen de çok büyük hatalar yaptı. Ama
bu hatalardan bir ders çıkardı ve hayatını olumlu yönde yaşayacağına, hiç bir zaman mücadeleyi bırakmayacağına kendi kendine söz verdi. Bu sayede basamakları adım adım tırmandı ve zirveye ulaştıı. Çünkü o, gerçek anlamda bir SAVAŞÇI...
Bağlanma, partneriniz ile sizin aranızdaki bağlanma stillerini ortaya koyan ve yapmanız gerekenleri net olarak belirten bilimsel araştırmalara dayalı bir kitap.
Üç tane bağlanma stili vardır. Güvenli, kaygılı, kaçıngan. Güvenli bağlanma stiline sahip kişiler partneriyle etkin iletişim ve empati kurar. Partnerini dengeler, gerekirse ilişkinin kendisine uygun olmadığını anlayıp partnerinden bahaneler uydurmadan ayrılır.
Fakat kaygılı ve kaçıngan bağlanma stillerine sahip kişiler ilişkilerinde çok fazla hata yaparlar. İşte kitap bu bağlanma stillerine sahip kişilere yardım etmekte devreye giriyor.
Bu üç bağlanma stillerine sahip olma sebepleri; bebekken yaşadığımız durumlarla ilgili olabileceği gibi yaşadığımız tecrübelere de dayalı olabilir.
Peki hangi bağlanma stiline sahipsiniz?
Partneriniz hangi bağlanma stiline sahip?
Yine bu konuda da kitap size çok yardımcı oluyor. Sizleri bazı testlere tabi tutarak.
Eğer kaygılı ya da kaçıngan bağlanma stiline sahipseniz bile yapacağınız değişikliklerle güvenli bağlanma stiline geçebilirsiniz.
İlişkilerinizde çok fazla yara aldıysanız keşke bu kitabı çok önceden okusaydım diyeceksiniz.
