Yabancı

Albert Camus
1942’de yayımlanan Yabancı, romancı, tiyatro yazarı ve düşünür olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yalnız Fransa’da değil tüm dünyada kuşağının sözcüsü ve yol göstericisi olarak kabul edilen Albert Camus’nün, ilk ve en çok ses getiren yapıtıdır. Romanda, işlediği bir suçtan çok, gerçek duygularını dile getirdiği ve toplumun istediği kalıba girmeyi reddettiği için dışlanan bir “yabancı” aracılığıyla, XX. yüzyıl insanının içine düştüğü yabancılaşma anlatılır. Bir türlü ele geçirilemeyen “anlam”ın sürekli aranışını, bilincin toplumdan ve dış dünyadan kopuşunu, topluma yabancı duran kahramanın çevresiyle ve toplumla arasındaki çatışmayı anlatan roman, büyüleyici gücünü arka plandaki derin ve suskun acıdan alır. Camus, genç kahramanı Meursault’nun dış dünyayla arasına koyduğu mesafeyi, kendine ve topluma yabancılaşmasını, annesinin ölümü dahil her şeye nesnel bir biçimde yaklaşmasını büyük bir ustalıkla dile getirir.
110 sayfa · İlk Yayın Tarihi: Mayıs 1942
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

112 syf.
8/10 puan verdi
·
3 saatte okudu
YABANCI İNCELEMESİ - Dikkat spoiler içerebilir!
Albert Camus’nün, ilk ve en çok ses getiren yapıtıdır. Mersault’un annesinin ölümüyle başlıyor hikâye. Daha sonra Cezayirli bir Arap’ı öldürür ve İdama mahkum edilir. Mahkemede Céleste'ye Mersault hakkında sorular sorulurken ben de yazar gibi onu alnından öpmek istedim! Hayatı ve yaşamayı boş gören ve herşeyi kabullenen Mersault’un hikayesini bulacaksınız. Karakterler yanıbaşınızda yaşamış hissine kapılıyorsunuz okurken Keyifli okumalar diler, böyle güzel bir mecrayı bizlere sunduğu için 1K ekibine teşekkür ederim.
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019120,9bin okunma
111 syf.
9/10 puan verdi
Camus ve Sartre’ın isimleri çoğunlukla birlikte anılır. İkisi de Edebiyat dalında Nobel kazanmıştır. Sartre daha yaşlı olmasına rağmen, Camus daha erken erişmiştir bu ödüle. Edebiyat denilince Camus’yu kıyas götürmeyecek şekilde farklı bir yere koyarım ben. Benim nazarımda Camus, birkaç gömlek üstündür Sartre’dan. “Yabancı” bizim ülkemizde de
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019120,9bin okunma
119 syf.
10/10 puan verdi
·
25 saatte okudu
Her ne kadar tavsiye üzerine kitap okumaktan hoşlanmayan bir okur olsam da bazen kitapla ilgili görüşlerine değer verdiğim birinin güzel bir yorumunu gördüğümde veya kitapta geçen ve beni düşünmeye sevk eden bir cümle gördüğümde o kitaba karşı kayıtsız kalamıyorum. Albert Camus'nun Yabancı isimli bu kitabını da
Mustafa A.
Mustafa A.
'ın şu
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019120,9bin okunma
111 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Toplum ve toplumu oluşturan insana dair ve yine toplumca oluşturulmuş değer yargılarına karşı uyumsuz olan kahramanın topluma yabancılaşmasını, toplumu oluşturan diğer bireylerce ötekileştirilmesini konu alan varoluş felsefesine ve insan algısına dair düşündükçe derinleşen müthiş bir eser. Kitabı okuduktan sonra aldığınız lezzet okurken aldığınızdan daha fazladır.
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019120,9bin okunma
112 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
16 saatte okudu
Musa & Meursault
¶¶"Bugün annem öldü belki de dün bilmiyorum."¶¶ ¶¶"Böyle katı yürekli insan görmedim ömrümde!"¶¶ #138523020 Albert Camus
Sisifos Söyleni
Sisifos Söyleni
adlı eserine, "Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır; intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediğinde bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019120,9bin okunma
110 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
DİKKAT! DİKKAT! SPOİLER İÇERİR!
Her şeyin anlamdan ve değerden yoksun olduğunu daha nasıl anlatabilirdi ki!
Albert Camus
Albert Camus
. Bay Meursault için annesinin ölmesi doğaldır. (O anne der sadece,sahiplenme duygusuna sahip değildir )evlenmek ile evlenmemek arasında fark yoktur. Hatta Ayşe yada Fatma onlar arasında bile fark yoktur. “Sevmek bireyleri değiştirmez,tutku arzu, her şey olabilir, hiç bir şey olmayabilir” Çünkü Bay Meursault etrafını iyice gözlemlemiştir ve tanıdığını sandığı kişinin evlendiğinde o olmadığını gördüğü çiftler vardır,mutsuzluk vardır,boşanmalar vardır. ( ilk okurken acayip gelen karakter düşünürken karakter analizi yaparken ne kadar haklı olduğunu düşünmeden edemedim. Bu konu apayrı tartışma konusu olabilir. EVLİLİK!) O kadar hissiz ve duygulardan yoksundur ki “Kendisini kimsenin anlamayacağını bildiği için anlatma çabasına girmez” (bir yerlerden size de tanıdık geldi mi!) Sizde mevcut olmayan bir duygu ahlak sorununa dönüşmesi doğru mudur? Bir hata yaptığınızda kimsenin sesini çıkarmadığı duygu durumunuzun sebeb olduğu ithamlarda bulunulması doğru mudur? Bay Meursault karakteri üzerinden ben yorumladım sadece,elbetteki romanın konusu ve akıcılığı mükemmel. Hayatıma yeni bir unutulmaz karakter ekledim “Bay Meursault” hoşgeldin. Sonuna kadar karakterin yaşamak istemeyen bir insan olduğunu düşündüm. Depresyonda düşündüm,hissettim,yazarın mükemmelliğinden sonuna geldiğimde ise nasıl yanıldığımı nasıl ters köşe olduğumu anladım. “Amacı hayatın anlamsızlığımdan yakınmak değil, hayatı herkes gibi anlamlandırmadığından farklı gördüğünü anlatmaktadır.” Hayat dersi veren kitap
Yabancı
Yabancı
.
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2021120,9bin okunma
110 syf.
9/10 puan verdi
·
25 saatte okudu
Albert Camus' un okuduğum ilk kitabı. Onun da en ünlü eserlerinden biri diyebilirim. Yazar yaklaşık 110 sayfalık eserinde belki yüzlerce makale yazılabilecek düşüncelerini aktarmayı başarmış. Kitabı okumaya başladığımda sıkıldım. Gerçekten okumak keyif vermedi. Sonra başa dönerek yeniden okudum. Sadece yazarın kaleminden dökülenlere odaklandım.
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2020120,9bin okunma
111 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
•Albert Camus 1957 Nobel Edebiyat Ödüllü, kalemini ve mesajını hayretle okuyacağınız, mutlaka okumanız, tanışmanız gereken bir yazar. •Yabancı ise yazarın en çok bilinen ve okunan eseri. Yabancı eseri, bana Yusuf Atılgan’ın tarzını fazlasıyla hatırlattı; konu nerdeyse aynıydı zaten. İki kitabı peş peşe okumam da sadece şans değildi tabiki;
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019120,9bin okunma
112 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Meursault "işte yeri burası" diye konumlandırabileceğiniz bir karakter değil. Kafanızda nereye yerleştirirseniz sanki oraya ait değilmiş gibi hissettiriyor. Boşvermişlik, başıma ne geldiyse çekerim düşüncelerinin yoğun olduğu biri.Davranışlarını anlamlandırmak çok zor. Ama gerçekten birinin her davranışını, sözünü kendimizce
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019120,9bin okunma
110 syf.
·
Puan vermedi
·
27 saatte okudu
Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanından sonra okuduğum Yabancı adlı romanın Meaursault karakteri bana çoğu kez Bay C’yi hatırlattı. Karakterler arası gidip gelmeme nadiren de karıştırmama vesile oldu. Bunun sebebi, karakterlerin toplumla arasındaki çatışma toplumun, kabul ettiği doğrulara karşı verilen tepkiler olabilir. Albert Camus, Yabancı adlı
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2020120,9bin okunma

Yazar Hakkında

Albert Camus
Albert CamusYazar · 44 kitap
Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir "varoluşçu" ya da "absürdist" olarak tanımlamaz. 1957'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak, Rudyard Kipling'den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur.Ödülü aldıktan 3 yıl sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Hayatı Çocukluğu ve gençliği 20. yüzyılın en güçlü Cezayirli yazarlarından biri olan Albert Camus, 1913'te Cezayir'in Mondovi kasabasında doğdu. Yoksul bir aileden gelen Camus'nün babası bir Alsaslı, annesi ise İspanyol'du. I. Dünya Savaşı sırasında, 1914'te babasını kaybetti. Annesi evlerde hizmetçilik yaparak oğlunu okutmaya çalıştı. Ancak Camus, daha bağımsız bir hayat sürebilmek için evinden ayrıldı. 1923'te liseye, ardından da Cezayir Üniversitesi'ne kabul edildi. Üniversite eğitimi sırasında sağlığı bozuldu ve 1930'da vereme yakalandı. Hastalığı yüzünden üniversite takımının kaleciliğini bırakmak zorunda kaldı. Bundan sonra çeşitli işlerde çalışmaya başlayan Camus, felsefe eğitimini ancak 1936'da tamamlayabildi. 1934'te Fransız Komünist Partisi'ne katıldı. Bu hareketinin kaynağı, Marksist-Leninist öğretisine (doktrinine) desteğinden ziyade, İspanya'da daha sonra iç savaşla sonuçlanacak politik duruma duyduğu kaygıydı. Ancak üç yıl sonra, Troçkist suçlamasıyla partiden atıldı. Camus 1934'te Simone Hie'yle evlendi. Simone bir morfin bağımlısıydı ve Camus'yle evlilikleri, Simone'nun sadakatsizliğine bağlı olarak son buldu. 1935'te "İşçinin Tiyatrosu"nu (Théâtre du Travail) kurdu fakat bu tiyatro 1939'da kapandı. Aynı yıl, verem hastası olduğundan Fransa ordusuna kabul edilmedi. 1940'ta piyanist ve matematikçi Francine Faure ile evlendi ve 5 Eylül 1945'te Catherine ve Jean adlarında ikiz çocukları oldu. Aynı yıl Paris-Soir dergisi için çalışmaya başladı. Daha henüz "Sahte Savaş" olarak adlandırılan II. Dünya Savaşı'nın ilk zamanlarında bir pasifist olarak kaldı. Ancak bu tutumu Paris'in Alman ordusu tarafından işgali ve 1941'de, komünist gazeteci Gabriel Péri'nin gözleri önünde idam edilmesiyle değişti ve onun da başkaldırmasına neden oldu. Paris-Soir ekibiyle Bordeaux'ya gitti ve aynı yıl ilk kitapları olan "Yabancı" ve "Sisifos Söylencesi"ni tamamladı. Camus, Bordeaux'yu 1942'de terkedip Cezayir'in Oran şehrine gitti ve ardından Paris'e döndü. Edebiyat kariyeri Camus II. Dünya Savaşı sırasında Naziler'e karşı oluşmuş Fransız Direnişi'ne katıldı ve bu direnişin bir parçası olarak "Combat" adında bir gazete yayımlamaya başladı. 1943'te gazetenin editörü oldu; fakat 1947'de "Combat" ticari bir gazete olunca buradan ayrıldı. Jean-Paul Sartre ile tanışması burada gerçekleşmiştir. Savaştan sonra, Sartre ve Beauvoir gibi kişilerin buluştuğu Boulevard Saint-Germain'deki Café de Flore'u ziyaret etmeye başladı. Bu yıllarda, aynı zamanda Amerika'yı turlayarak Fransız varoluşçuluğu hakkında dersler verdi. Politik olarak sol görüşlere yatkın olmasına rağmen komünizme karşı çıkması, ona komünist partilerde arkadaş kazandırmadığı gibi Sartre'dan da uzaklaştırdı. Camus, 1949'da vereminin tekrarlaması yüzünden iki yıl inzivaya çekildi ve "Başkaldıran İnsan"ı yayımladı. Bu kitap, Fransa'daki birçok sol görüşe sahip arkadaşı ve özellikle de Sartre tarafından hoş karşılanmadı ve Sartre'la bütünüyle yollarını ayırdı. Kitabının tatsız yorumlarla karşılanması Camus'yü kitap yazmaktan tiyatro oyunları çevirmeye itti. Camus, 1950'lerde kendini insan haklarına adadı. 1952'de Birleşmiş Milletler, Francisco Franco diktatörlüğündeki İspanya'yı üye olarak kabul edince UNESCO'daki çalışmalarını durdurdu ve kurumdan ayrıldı. Ayaklanmalarda insandışı bir sertlik kullanan Sovyet metodlarını eleştirdi. Pasifistliğini koruyan Camus, İdam cezasına karşı savaşını sürdürdü. Cezayir Bağımsızlık Savaşı 1954'te başladığında, Camus kendini ahlakî bir ikilem içinde buldu. Bunun nedeni, Cezayir doğumlu Fransızları tasvir ederken kullandığı sıfat olan "siyah ayak"tı. Ancak, sonunda, savaşta Fransa hükümetini savunuyordu. Kuzey Afrika'da başlayan isyanın, aslında Mısır önderliğindeki yeni-Arap emperyalizminin ve batıya saldıran Sovyetler Birliği'nin işleri olduğunu düşünüyordu. Cezayir'in özerk, hatta bir federasyon olmasını savunuyor; fakat bütünüyle bağımsızlığını desteklemiyordu. Öte yandan, Araplar'la "siyah ayak"ların beraber yaşayabileceğini düşünüyordu. Bu kriz sırasında ölüm cezasına çarptırılan Cezayirlilerin kurtulması için gizlice çalıştı. Camus, 1955 ve 1956 yıllarında Fransız "L'Express" dergisinde yazdı. Bunların ardından 1957 yılında Camus Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandı. Nobel ödülünü aldıktan sonra büsbütün genişleyen ünü, onu XX. yüzyıl dünya edebiyatının başköşesine yerleştirdi. Genel yaklaşım bu ödülün bir önceki yıl yayımlanan "Düşüş" için değil, idam cezasına karşı yazdığı "Réflexions Sur la Guillotine" makalesi için verildiğidir. Stockholm Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşma esnasında Cezayir konusundaki hareketsizliğini savundu. Fakat daha sonra Cezayir'de yaşayan annesinin başına ne geleceği konusunda meraklandığını bildirdi. Çelişkili sayılan bu durum Fransız sol entelektüelleri tarafından tepkiyle karşılandı. Ölümü  Camus, 4 Ocak 1960'ta, Sens yakınlarındaki küçük Villeblevin kasabasında "Le Grand Fossard" isimli bir yerde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Daha sonra mantosunun cebinde bir tren bileti bulunmuştur. Büyük bir olasılıkla, Camus gideceği yere trenle gitmeyi planlamıştı; fakat arkadaşıyla birlikte arabayla dönmeyi tercih etti. İronik biçimde, Camus daha önce en absürt ölüm şeklinin ne olduğu sorulduğunda, araba kazasında ölmeyi bunlardan biri olarak nitelendirmişti. Kazanın gerçekleştiği Facel Vega marka otomobilin sürücüsü ve yayımcı dostu da Camus'yle birlikte hayatını kaybetti. Camus Lourmarin Mezarlığı, Lourmarin, Vaucluse, Provence-Alpes-Côte d'Azur'de gömülmüştür.  Camus'nün ölümünden sonra telif hakları Camus'nün çocukları olan, Catherine ve Jean Camus'ye devredildi. Ölümünden sonra 1970'te "Mutlu Ölüm", 1995'te de öldüğünde hala bitmemiş olan "İlk Adam" yayımlandı. Camus'ye göre "saçma" Camus'nün felsefeye en büyük katkısı, insanların ne berraklık ne de anlam sunan dünyada bunları aramalarının sonucu olarak oluşan "absürt" fikridir. Filozof bu felsefesini "Sisifos Söylencesi"nde açıklayıp "Yabancı" ve "Veba" gibi romanlarında da işlemiştir. Genelde varoluşçulukla birlikte ele alınan "Absürdizm" (Saçma, uyumsuzluk felsefesi) ile birçok yazar ilgilenmiş ve bu felsefi düşünce akımını kendine göre yorumlamıştır, Camus "saçma"`nın kurucusu değildir fakat bu düşünce akımında önemli bir yer tutar. Camus, makalelerinde okuyanı dualizmle tanıştırır. Mutluluk ve keder, yaşam ve ölüm, karanlık ve aydınlık.. Hayatın çeşitli biçimlerde geçtiğini ve insanın ölümlü olduğu gerçeği de budur. Sisifos Söyleni`de bu dualizm bir çelişki halini alır: Bir yanda yaşayarak hayatlarımıza değer vermekte öte yandan eninde sonunda yok olacağımız gerçeğini de bilmekteyiz. Bu çelişkiyle yaşamak "Absürt"`ün ta kendisidir. Eğer hayatımızın anlamsız ve boşuna olduğunu biliyorsak, kendimizi öldürmeli miyiz? Bu trajedik kısır döngü nasıl aşılabilir? Camus saçma kavramını burada kurar: yaşamın beyhudeliğinin bilincinde olan insan. Fakat Camus intihardan yana değildir, yaşamın anlamsızlığının yok edilemeyeceğinin bilincindedir fakat bununla savaşmaktan kaçınmaz. Varoluşçuluk ve absürdizm hakkındaki görüşleri Bazı eleştirmenler Camus`yü kategorize etmeye çalışarak onun bir varoluşçu ya da absürdist olduğunu söyler. Eleştirmenlerin mi ya da Camus`nün kendi ifadesinin mi doğru olup olmadığı tartışılmakla birlikte, Camus etiketlenmeyi sevmediğini belirterek varoluşçu olduğu tanımına karşı çıkar: "Hayır, ben bir varoluşçu değilim. Sartre ile isimlerimizin yan yana anılmasına hep şaştık. Sartre ve ben kitaplarımızı birbirimizle gerçekten tanışmadan önce yayımladık. Birbirimizi tanıdığımızda ise ne kadar farklı olduğumuzu anladık. Sartre bir varoluşçudur, benim yayımladığım tek fikir kitabı Sisifos Söylencesi`dir ve sözde varoluşçu filozoflara karşı doğrultulmuştur.Camus felsefesini en iyi anlatan sözlerinden biri de; 'hayat hiç bir şey değildir, itina ile yaşayınız.'dir. Hayatın bir anlam aramaya çalışmayacak kadar kısa olduğunu, nihayetinde bir anlamı olmadığı, anlamı olsa bile olmasının hiç bir şey değiştirmeyeceğidir. Bu yüzden insanın yapabileceği en iyi şey hayatını yaşamak olacaktır. Camus hayatın anlamsız olduğunu söylemiştir, fakat anlamsız bir şeyi anlamlı yaşamanın da bir sakıncası yoktur. Bu yüzden Camus'un felsefesi pesimizm veya aşırı bir melankoli değildir. Bir absürdist olup olmadığı hakkında da şunları söyler: "Absürt kelimesinin kötü bir geçmişi var ve bunun beni rahatsız ettiğini itiraf ediyorum. Absürt`ü Sisifos Söylencesi`de ele alırken, bir metod arıyordum doktrin değil. Sistemli bir şüphe pratiği yapıyordum. Daha sonra bir şeyler inşa edebileceği düşüncesiyle "tabula rasa" yöntemini kullanmaya çalışıyordum. Eğer hiçbir şeyin bir anlamı olmadığı varsayarsak, dünyanın absürt olduğu sonucuna ulaşmalıyız. Fakat gerçekten hiçbir şeyin hiçbir anlamı yok muydu? Bu noktada kalabileceğimize hiçbir zaman inanmadım." Camus ve futbol Camus`yle birlikte anılan ve sık sık gönderme yapılan konulardan biri de kaleciliğidir. Bir süre Cezayir Üniversitesi genç takım kaleciliği yapmıştır ve maç raporlarına göre tutkuyla oynayan cesur bir kalecidir. Bir seferinde arkadaşı Charles Poncet "tiyatroyu mu yoksa futbolu mu" tercih edeceğini sorduğunda, "Tereddütsüz futbol" cevabını vermiştir. Tüberküloza yakalanınca futbolu bırakmak zorunda kalmıştır. 1950'li yıllarda bir spor dergisine futbol hakkında bir yazı yazması rica edilince şöyle demiştir:  « Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum.»   Camus, dini ve politik insanların aklımızı karışık ahlaki sistemlerle karıştırmaya çalıştığını böylece aslında basit olan şeylerin olduğundan daha komplike göründüğünü söyler. İnsanlar, politikacılar ve filozofların alanı yerine futbolun basit ahlakına bakmakla daha iyi edebilir.  
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.