Petra'nın annesi Helena, 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya'da bulunan Amerikalı askerlerden biri olan Peter'a aşık oluyor. Tabii ki Peter da ona. Savaşın gölgesinde de olsa büyüyor bu aşk ancak savaş bittikten sonra Peter'ın ülkesine geri dönmesi ile son bulmak zorunda kalıyor. Bu filizlenen aşk bir meyve veriyor ki o, Helena'nın aşık olduğu adamın ismine istinaden koyduğu Petra oluyor. Amerikalı bir askerin çocuğu olarak Petra, her zaman çevresinden ağır laflar yiyen biri olarak büyüyor. Ki kendisi babasını hiç tanımadığı halde bunlara maruz kalıyor. Neyse ki annesi, büyükannesi ve büyükbabası var ki onlara eksik ailenin yokluğunu hissettirmiyorlar. İlerleyen zamanlarda aileye bir de üvey baba katılıyor. Kitabı büyük beklentilerle almıştım ama okuduğumda beklentimi karşılamadı. Buna rağmen kitabı çok beğendim. İçinde gerçek fotoğraflar sunması da beni etkiledi.