Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Öfkeden ağzım köpükler saçarken, yüzüme azıcık gülünüp, bir fincan şekerli çay verildiğinde gevşer ve duygulanırdım. Ardından kendi kendime kızar, utanır ve birkaç ay doğru dürüst uyku uyuyamazdım. Ne yapabilirdim ki? Mizacım böyleydi.
"İnsan aklı bir karış havada, tutarsız bir yaratıktır ve aynı satranç oyunları gibi hedefe varmayı değil, hedefe giden yolları sever."
Reklam
"Bence iki kere iki büyük bir küstahlıktır ve etrafa tükürükler saçan, elleri belinde, yol kesen bir kabadayıya benzer. İki kere iki dördün mükemmelliğini kabul ediyorum, ama ondan daha kıymetli olduğuna inandığım şey iki kere ikinin beş etmesidir."
Sizler dedi.. Sizler korkaklığınıza ölçülü davranmak adını veriyor ve böylece kendi kendinizi aldatıyor, avutuyorsunuz.
İnsanoğlu aptal değilse bile korkunç derecede nankördür. Evet, eşi bulunmaz bir nankör! Bana kalırsa insanın en iyi tanımlanması şöyle olmalı: İki ayaklı nankör bir yaratık. Hepsi bu kadarla kalsa gene iyi. Çünkü böylece en büyük kusuru unutulmuş olurdu. İnsanın en büyük kusuru, Nuh tufanından başlayıp Schlezwig-Holstein dönemine değin süren, alnının kara yazgısı olan erdemsizliğidir. Erdemsizlik ve buna bağlı olarak ölçüsüzlük. Ölçüsüzlüğün erdemsizlikten ileri geldiği çoktandır bilinen bir gerçektir.
Sayfa 38 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Küçük görülmemin, aşağılanmamın nedeninin, memurlukta ki başarısızlığım, işime boş verişim, giyinişimdeki hırpanilik ve bunlar gibi şeyler olduğunu anlıyordum tabi. O baylara göre, bunlar benim yeteneksizliğimin, değersizliğimin göstergesiydi. Ama yine de bu derece küçük görüleceğimi sanmıyordum doğrusu.
Sayfa 72
Reklam
"Liza, yoksa benim de seni sevdiğimi bilmiyor musun?" diyordum. "Ben senin aşkını da biliyordum ama ilk adımı senin atmanı bekliyordum. Benim etkim altında olduğun için belki de aşkıma minnet duygularıyla karşılılık vereceğinden ve beni sevmek için kendini zorlayacağından korkuyordum. Aksi halde sana baskı yapmış gibi olacaktım ki bu da kabalıktan başka bir şey değildir..."
Sayfa 135
"Ah, hiçbir şey yapmamam tembelliğimden olsaydı keşke. Tanrım! Kendime ne büyük bir saygım olurdu o zaman. Tembellik de olsa, kuşku duymadığım belirli bir özelliğim olduğu için de çok saygı duyardım kendime! Soru: "Nasıl biridir?" Cevap: "Tembel!" Evet, insanın kendi için böyle dediklerini duyması hiç de hoş bir şey değildir. Ama, demek belirli bir özelliğim var, demek benim için söylenebilecek bir şey var. "Tembel" evet bir unvandır, özelliktir tembellik, belirli bir şey bir meslektir efendim. Gülmeyin, öyledir. Dolayısıyla, birinci sınıf bir kulübün asıl üyesiyim ve tek uğraşım sürekli olarak kendime saygı duymaktır."
İyiliğin ve 'yüce ve güzel' olan her şeyin farkına vardıkça, kendi bataklığıma biraz daha batıyor ve içine tamamen gömülmeye kendimi daha hazır hissediyorum.
Dostoyevski
Şöyle bir kez daha dikkatlice düşünün. Bugün, canlılık denen şeyin ne olduğunu, nerede yaşadığını, adının ne olduğunu bile bilmiyoruz. Elimizdeki kitaplar olmasa, neye uğradığımızı şaşırırız. Kimlerle arkadaşlık edip etmeyeceğimizi, sevgi ve nefreti, aşağılamayı ve hor görmeyi bile bilemiyoruz.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.