Bir insan için şu kısa hayatta bundan daha büyük ne olabilir ki. Acaba Mecnun Leyla yı elde edip onunla evlenseydi, Ferhat Şirin e kavuşsaydı, aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bizim birbirimize olduğumuz gibi tutkun olabilir miydi? Yangın olabilir miydi? Sen ne dersin buna?
3. MEKTUP/ 14 Temmuz 1972
29 Mayıs 1453 İstanbul'un Fethi
“İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan ve onun askeri ne güzel askerdir. "
Bir gece vaktiydi. İstanbul, gecenin koyu karanlığına yaslanmış, hâlâ ayakta duruyordu. Ne zamandır uğraştığı hâlde şehri düşürememişti. Donanmayı Haliç'e indirecek bir çare bulamamıştı. Hâlâ aynı konuyu düşünüyor, gecenin bu ilerlemiş saatinde çalışıyordu. Birden kafasında şimşekler çaktı. Güldü. Avuçlarını Bizans'a doğru açıp kapadı. "Artık avucumdasın Bizans! Artık avucumdasın!" diye bağırdı.
Ertesi gün, Fatih Sultan Mehmet, düşündüğünü adım adım uygulamaya koydu. Önce Boğaziçi ile Haliç arasındaki tepeye kızaklar döşetti. Kızaklar yağlanarak kaygan bir hâle getirildi. Sonra gemiler kızakların üstünden kaydırılarak Haliç'e indirildi. Ertesi sabah, güneş, bu muhteşem manzaranın üzerine doğuyordu. Bizans tam bir şaşkınlık içindeydi. Gördüklerine inanamıyor ve kendilerini korkunç bir rüyada zannediyorlardı. Ancak gülleler üzerlerine düşünce bunun bir rüya olmadığını anlayacaklar fakat ellerinden bir şey gelmeyecekti. Bu dâhiyane buluş sayesinde Sütlüce'den Eyüp'e kadar olan bölge Osmanlı hâkimiyetine girmiş ve Bizans surları Haliç tarafından da top ateşine tutulmuştu. Böylece şehir iki ateş arasına alınmış, Bizans'ın fethedilmesine bir adım daha yaklaşılmıştı. İstanbul'un fethinde bu dâhiyane buluşun çok büyük bir tesiri olduğu muhakkaktır. Bu da Fatih'in eşsiz dehasının eseridir.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den başka yalnızca birine salât getirmenin, meselâ: 'Allah'ım, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'a ya da Ali (radıyallahu anh)'a salât et' demenin caiz olup olmadığı meselesine girer ki, âlimler arasında ihtilaflı bir konudur.
Mâlik, Şafiî ve Hanbelîlerden bir gruba göre Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den başka birine yalnız başına salât getirilemez. Nitekim İbn Abbas (radıyallahu anh)'ın: "Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) dışında birine salât getirmenin yakışık aldığını bilmiyorum" dediği rivayet edilmiştir.
İmam Ahmed ve ashabının çoğunluğuna göre ise, bunda bir sakınca yoktur. Çünkü Ali b. Ebû Tâlib, Hz. Ömer b. Hattâb'a: "Allah sana salât etsin" demiştir. Bu görüş daha sahih ve evlâdır.
Ne var ki, sahâbeden ve Peygamberin akrabalarından sadece Hz. Ali (radıyallahu anh) veya bir başkasına ona özelmiş gibi salât getirip onun dışında kimseye getirmemek, onu Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e benzetmek olacağından, bid'attir
İmam Ahmed'in oğlu Salih şöyle diyor:
"Babama dedim ki: Bir topluluk Yezid'i sevdiklerini söylüyorlar. Ey oğul dedi, Allah'a ve âhiret gününe inanan, Yezid'i sever mi? O halde niçin onu lanetlemiyorsun? dedim. Ey oğul dedi, babanın bir kimseye lanet ettiğini hiç gördün mü?
Mehnâ şöyle demektedir: Yezîd b. Muâviye b. Ebû Süfyân'ı Ahmed'e sordum. O öyle biridir ki, Medine'de yaptığını yaptı, dedi. Ne yaptı? dedim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ashabından bazısını öldürdü ve bunun dışında birtakım şeyler yaptı, dedi. Başka ne yaptı? dedim. Medine'yi yağmaladı, dedi. Kendisinden hadis nakledilir mi? dedim. Hayır, kendisinden bir hadis bile nakledilmez, dedi. Kadı Ebû Ya'lâ ve başkaları da aynı şeyi zikrederler.
Ebû Muhammed el-Makdisî'ye Yezîd'in durumu sorulduğunda: "Bana ulaşan şey o ki kendisine ne sövülür ne de sevilir" dedi.
Bize de ulaşan o ki, dedemiz Ebû Abdullah b. Teymiyye'ye Yezîd'in durumu sorulduğunda:
Ne eksilt, ne de arttır, demiştirYezîd ve benzerleri hakkında söylenecek en âdil ve en güzel söz budur