Ve yine Kur'an'ın mucize diliyle, Allah, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkartandır. Ve biz bunu bu dünya hayatında görmüyor muyuz? Eğer biz, bir mevsimlik hayat yaşayan bazı böcekler kadar kısa ömürlü olsaydık, faraza kışın doğup daha kış bitmeden ölseydik, aramızdan biri çıksaydı da, biz her ne kadar ulaşamıyorsak da başka mevsimlerin de bulunduğunu, kavurucu yazların, bin bir güzelliğin ortaya saçılacağı baharların da geleceğini ileri sürseydi ona da inanmayacaktık. İşte, ahiret hayatına inanmayanlar gerçekten bu bir mevsimlik hayat tecrübesinin tüm varoluş olduğunu sananlar gibi aldanıyorlar. Kutsal kitaplar, peygamberler, yaşadığımız manevi hayat, yücelme anlarımız, doğumlar, ölümler, kışlar, baharlar, deniz diplerinden uzayın sonunu düşünemediğimiz uzaklıktaki güneşler, bu aklı aşan eşsiz düzen, zaman kavramı, tapınmalarımızdaki büyüklüğümüz, düşüşlerimizdeki alçalışımız, yücelmelerle düşmeler arasında uçurumlaşan ruhun baş dönmeleri, acıma ve zulüm, hak tanımalar ve haksızlıklar, acı kaderler, tatlı gençlik yılları, derin düşünce çizgilerini getiren kutlu ihtiyar çehreleri, inanç uğruna ölen insanın, şehidin yüzündeki mutlu aydınlık, bizi, varoluşun sadece bu dünyadan ibaret olmadığına, başka bir hayatın da var olduğuna götürüyor. Bizi yaratan Allah'ın bizi bir nevi uykuda olduğumuz bu dünya hayatından sonra mutlaka sırların aralanacağı yeni bir hayata kavuşturacağına inancımız kesinleşiyor.