Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ebrar Dumlupınar

Hayat, sürekli içine düşerek yaşadığımız bir yanılgıdan ibaret Peyami.
Sayfa 51
Reklam
Fırsatları gör. Bir yerlere saplanıp kalmamızın nedeni bize fırsatlar verilmemiş olması değildir. Bazen etrafımızdaki fırsatları görme yeteceğimizi yitiririz, çünkü hayatımızla ilgili kendi kendimize anlattığımız hikayelerle uyuşmadığını düşünürüz. Her birimiz bir senaryonun ‘nasıl olması gerektiğiyle’ ilgili bir hikayeye tutunuruz. Ne kadar kazanmalıyız, nasıl bir evde yaşamalıyız, ne tür ilişkiler kurmalıyız, kaç çocuk yapmalıyız. Hayatımız planlara göre gittiği zaman bunu kutlar, şartlarımızı kafamızdaki taslaklara uyduramadığımızda üzülürüz. Taslağı katlayıp zihnimizin çekmecelerinden birine kaldırabilir miyiz? Hikayemizi hayatla birlikte yazıp gerçeklerle mücadele etmekten vazgeçebilir miyiz?
Çoğu kişinin bir kontrol kalıbı vardır. Eğer doğumdan itibaren anne babanız ağlamanızı normal karşılamış olsaydı ve duygularınızı göstermekle onların ilgi ve sevgisini kaybetmekten korkmamış olsaydınız şimdi duygularınızı bastırma mekanizmalarınızı geliştirmemiş olacaktınız. İnsanlar bu alışkanlıkları ve bağımlılıkları gündelik hayatla başa çıkabilmek ve duygularına ket vurabilmek için geliştirler.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
1. Ebeveynler ne kadar sevgi dolu olsalar da her çocuk biraz stres yaşar. Ağlamanın amacı, stresi boşaltmak ve iyileşmeyi sağlamaktır. 2. Yetişkinler çocuklarının ağlamalarının sebeplerini anlamadıklarında ağlamayı bastırmaya çalışırlar. Çünkü bu onlardaki birikmiş stresi ve ağlama ihtiyacını ortaya çıkarır. Böylece ağlamanın bastırılması bir nesilden diğerine aktarılmış olur. 3. Çocuklar ağlamanın kabul edilmediği ortamlarda ağlamamak için bazı sert davranış modelleri geliştirirler. 4. Ağlamanın bastırılması çocuklarda duygusal ve davranışsal sorunlara, potansiyellerini tam olarak kullanmamalarına ve ileride strese bağlı hastalıklara neden olabilir.
Ağlamayı kabul etmek, çocuğun travmasını iyileştirmesine ve stresini boşaltmasına yardımcı olurken disiplin sorunlarının önüne geçmede, hiperaktiviteyi ve başkalarına karşı zarar veren davranışları (şiddet) azaltmada da önemli rol oynar.
Reklam
Biz insanları derece derece mecburiyet bağlarıyla bağlamışlar, bu bağlar çözüldükçe savunmasız kalıyor, çaresizliğe düşüyoruz. Mecburiyetler kalkınca yalnızca şaşkına dönmüyoruz aynı zamanda bizi bir dönem mecburiyet altında tutmuş olan şartlara ve kimselere olan hıncımızı dışa vuruyoruz. Dolayısıyla mecburiyet bağları insan olarak birbirimize
.. size varoluşun anlamının, kaybolanı aramada saklı olduğunu söyleyebilirim. İnsanoğlu yeryüzündeki uyanışa yaratılmış olduğunu farkederek varır. Ama iş burada bitmez, burada başlar. Çünkü yaratılmış olmayı kavramak aynı zamanda kişinin noksanını bilmesi demektir. Bu da bir arayışı gerektirir.
Genel olarak, beyin açık ve örtülü olmak üzere iki türde anıyı depolar. Bunların ilki, bilinçli anılardır: altıncı doğum gününüzde büyükanneniz size bir bebek hediye etmiştir, Red Sox Dünya Kupasını kazanmıştır. Örtülü anılarsa tamamen bilinçli olmayabilir. Bunun yerine, beyin bir tür sezgiyle tepki verir, duruma uyan kuralları seçip çıkartır. Trafik ışığı kırmızıya döndüğünde fren yapmayı hatırlarsınız - ayrıntılı olarak düşünmenize gerek kalmaz. Ama beyin aynı anda birbirine zıt iki gerçeklikle karşı karşıya kaldığında- buna bilişsel uyumsuzluk denir- anlamlı ve hatırlaması kolay olsun diye tarihçenizi yeniden yazar. Bir zamanlar düğününüze ilişkin sevgi dolu anılarınız olduğu halde artık partnerinizi benmerkezci bir hödük olarak görüyorsanız, örtülü belleğiniz değişir. Beyin, geçmişi evirip çevirerek, şu andaki şartlara uyan yeni kuralları ortaya çıkarır. Şimdi düğün gününüzü düşündüğünüzde aklınıza gelen ilk şey, yeni evlendiğiniz kocanızın size ne kadar güzel göründüğünüzü söylememiş olmasıdır. İlişkinin bitmiş mi yoksa yalnızca hasta mı olduğu, çiftin anlattığı şekliyle tarihçesinin ne derece olumsuz olduğuna bağlıdır.
Sayfa 201Kitabı okudu
Mutsuz, korkmus ya da öfkeli bir çocukla karşı karşıya kaldıklarında, bir grup anne-baba çocuğun dikkatini dağıtarak ya da “unut gitsin” dlyerek duygularını değiştirmeye çalisiyordu. Yaklaşımlarını duyguyu göz ardı etmek olarak adlandırdığım bu anne babalar, çocuklarının duygularının bir seçim meselesi olduğuna inanıyorlardı. Genel olarak, duyguları göz ardı eden anne babalar olumsuz duyguları deşmeyi, ateşe benzin dökmeye benzetiyorlardı. Öfkeyi kontrolden çıkmış saldırganlık, üzüntüyü kendine acıma batağına saplanma, korkuyu da ödleklik işareti sayıyorlardı...... Ne yazıkki bu kadar yaygın olmayan öteki ebeveynlik tarzıysa, duygu rehberliğidir. Bu yaklaşımı benimseyen anne babalar, çocuklarının öfke kontrol ya da üzüntüsünü bağlantı kurma ve çocuğun duyguları anlamasına yardım etme fırsatı olarak görüyorlardı.