Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

edip ce

Cam
Cama yazarım şiirlerimi Yağmur yağar üstüne Rüzgar siler birazını Birazını bakışlar Kimi tersten okur kimi düzden Üstüne alınır kimi Oysa ben sadece Cama yazarım şiirlerimi.
Reklam
hayatlar
Yaşamak için iş ya da iş için yaşamak, hangisini seçiyoruz? Seçme şansızım kaldı mı? İş hayali kuran milyonlarca insan, işten nefret eden milyarlarca insan. İş gerekli aş için, aş gerekli iş için. Bu öyle bir hal almaya başladı ki, iş ve yaşam bir oldu. Ya da şöyle söylemeliyiz, hayatlar işe göre ayarlandı. Sadece iş içinde, iş yerinde yaşar olduk. Eve gidişler neredeyse bir zorunluluk. Hani iş yerinde dinlenme ve uyuma imkanı verilse sadece hafta sonu eve gitmeyi tercih edecek insanlar. İş çıkışı oturup sohbet edecek, bir şeyler yiyecek, insan olmanın gereği olan sosyalleşme etkinliklerine katılacak vakti de gücü de parası da yok. Yarın daha çok çalışabilmesi için bir an önce ve gidip iş için dinlenmeli. Akşam erken yatmalı, çünkü yarın iş var. Aile kavramı artık ev arkadaşına evrildi. İş arkadaşlarımız ve ev arkadaşlarımız. Sadece hafta sonu aile olma şansı var, o da mesai, ek iş, proje vs. yoksa. İş arkadaşlarımız bizi ev arkadaşlarımızdan daha iyi tanır oldu. İşe gidene kadar, işten çıkana kadar karşılaştığımız, gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz her şeyi onlarla paylaşıyoruz. eve vardığımızda, anlatacaklarımızı anlatmış, konuşa bileceğimiz her şeyi konuşmuş ve artık pili bitmek üzere olan cep telefonumuzu fişe takarken, kendimizi de tasarruf moduna çekmiş durumdayız. Mecbur olmadıkça konuşmayan, hareket gerektiren her şeyden kaçınan, mümkünde uyuşmak için tv karşısında Show hapı yutan birer ucubeye dönüştük.
Yarına Ulaşmak
İzliyorum, dinliyorum ve hissediyorum, yarına ulaşmaktan daha ciddi bir amacımız yok. Büyüklerin, küçüklerin, zenginlerin, fakirlerin, eğitimli ve cahillerin hiç farkı yok. Amaçsızca yaşıyoruz. Yarından daha uzağa ancak maddi amaçlar ulaşabiliyor. Faizdeki parasının vadesi dolsun diye bekleyen zenginler, çektiği kredinin son taksiti bitince, yeniden kredi çekme hayali kuran fakirler, ne fark var ki aralarında. Köyde yaşayan çiftçiler, şehirde yaşayan işçiler, bankada çalışan memur, okuldaki öğrenci hepsi aynı şeyi bekliyor; akşam olsun ve yarına ulaşmak için uyusun. Sonunda ölüm olduğunu bildiğimiz kısacık(!) bir hayatı, böylesine geçiştirmek ancak ahmaklık olur. Sanırım koca bir ahmaklar topluluğunu oluşturuyoruz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ben Bir Tutsağım
Kuşkusuz hepimiz tutsağız. Ellerimiz bağlı, gözlerimiz kapalı, kulaklarımız tıkalı, dillerimiz lal, kalplerimiz kara, aklımız prangalı. Elimizden alınmış hepsi.. Kara kalplerle doğmadık hiçbirimiz. Onlar kararttı bizim gonca gönüllerimizi. Kararınca kalpler, diller paslandı, kulaklar tıkandı. Kör değildik hiç birimiz, onlar bağladı gözlerimizi. Gözler kapanınca başladı tutsaklığımız. Prangaya vuruldu aklımız. Tutsak olunca akıl, nasıl özgür kalabilir diğer uzuvlarımız. Her yanımız kuşatılmış, gözümüz, gönlümüz açlığa mahkum edilmiş. Ölmese bari.
Ölmek , yaşamak, ölümsüzlük, dün, bugün , yarın, kader, değişmezlik
Bu hayatta kendi irademle yaptım diyebileceğim tek şey var. Bunun dışında ne yaparsam yapayım, sadece seçeneklerden biri olduğu için, sunulmuş olduğu için seçtiğimi düşünürüm. Hayatımda aldığım en ciddi kararlar bunların başında gelir. Mesleğim, işim, eşim, çocuğum, anam, babam, memleketim, inancım, inançsızlığım, zevklerim, fobilerim… Hepsi bana
Reklam
Adalet
Ummaktan, Düşlemekten, Beklemekten, Aramaktan, Vazgeç Ya yarat ya unut.
Kitap okuyan insanlar neden mutsuz olurlar?
Böyle bir başlığı seçmememde birçok neden var, ama asıl sebep arkadaşımdan ödünç aldığım kitabı okurken, altını çizdiği cümlelerin hepsinin mutsuzluk bildiren cümleler olduğunu fark etmem oldu. Etrafımda çok olmasa da okuyan insanlar var. Zaman zaman kitap üzerine söyleşiriz. Okumayan arkadaşlarımın sayısı haliyle okuyanlardan daha çok. İki grubu kıyasladığımda okuyanların daha karamsar ve daha mutsuz olduklarını görüyordum. Bunu açıklamak için pek kafa yormadım. Cehalet mutluluktur klişesiyle geçiştirdim. Hatta okumak başa bela diye söylendiğim de olmuştur. Okuduğum kitaplarda altı çizilecek cümle aramam. Hatta içinde altılı çizili cümleler olan kitapları okumayı da sevmem. Bende önce biri okumuş ve etkilenmiş, cümlenin ya da paragrafın altını çizmişse ben de oradan etkilenmem gerekecekmiş hissine kapılırım. Kütüphanemin büyük bölümü kendi aldığım kitaplardan oluşur. Kimden ve nereden duyduğumu bilmediğim bir sözü hatırlıyorum şimdi. “ Mutluyken müziği, mutsuzken sözleri dinleriz.” Bunu kitap için de söylemek mümkün. Mutluyken kitap okumayız ya da kitap okurken mutlu olmayız. Gerçekleri sürekli bastırırız, görmezden geliriz. Gerçeklere katlanmak zordur. Kitaplarda sürekli gözümüze sokar bu kötülüğü. Bir insan Dostoyevski okuyup da mutlu olabilir mi ?
Kaçış
Konuşandan, Konuşmayandan, Konuşamayandan, Konuştuğunu sanandan, Kaçarım. Dinlemeyenden, Dinleyemeyenden, Dinliyormuş gibi yapandan, Dinlemeyi bilmeyenden, Kaçarım. Susandan, Susmayandan, Susamayandan, Susmayı bilmeyenden, Kaçarım. Kaçacak onca şeyim varken, Varacağım hiçbir yer yok mu?
Susanlar
Susmak zor iştir. Susarak konuşmak. Susara dertleşmek. Susar özlemek. Susa anlatmak. Sus bakmak. Su sevmek. S. .
Sessizlik
Sessizlik diye aradığım, tam olarak sessizlik değil elbette. Beni rahatsız eden, ne cıvıldaşan çocuklar, ne ötüşen kuşlar. Vınlayıp duran rüzgarı, cama vuran yağmuru, bahçedeki atımın sesini duymasam, nasıl katlanırım bu boşluğa. Beni rahatsız eden, içi gürültü dolu konuşmalar. Dinledikçe yorulduğum, kaçtıkça bulunduğum, bir şekilde hep esiri olduğum bu gürültüler.