Metaforik olarak, doğal seçilimin, tüm dünyada, en küçük değişimleri sürekli olarak incelemeye aldığını söylemek mümkündür; kötü olanlar elenir, iyi olanlar tümüyle korunarak biriktirilir. Doğal seçilim sessizce ve hissettirmeden iş görür, fırsatlar elverdiğince, organik ve inorganik yaşam koşulları ile ilişkili olarak, organik varlıkların her birinin gelişip ilerlemesi için çalışır. Sürecin bu yavaş değişimlerinin hiçbirini gözle göremeyiz, ta ki takvimler asırların geçip gittiğini bize işaret edene kadar.
Tanrı fikri insanı her zaman cezbetmiştir. Tanrıların oluşturduğu inanç sistemleri, dinler, teolojik ürünlerin insan icadı olduğu düşüncesini tartışırız hep. Yapılan arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkan binlerce yıllık antik metinlerden okuduğumuz tanrılar, neredeyse bütün dünya tarafından inanılan dinlerle oldukça benzerlik gösteriyor. Tek tanrılı inançların reddettiği antik tanrıların özellikleri, kıssalar, hikayeler neredeyse birbirinin aynısı. Din de kendi içinde evrim geçiriyor olabilir fikrini bizler daha yeni yeni benimsiyorken bu kitabın yazarı, dinlerin kökeninin insan beyninin evriminin bir ürünü olabileceğini çok net olarak açıklıyor. İlk homininlerin beyinleri gitgide büyüyüp daha soyut düşünebilme becerisine erişirken karmaşıklaşan hayatı anlamlandırabilmek için tanrıları yaratma ihtiyacı duydular. Zihin kuramı geliştikçe daha karmaşık inanç sistemleri yarattık. Tanrılar, gitgide karmaşıklaşan toplumsal düzeni etkileyebilmenin tek yolu olmasa da çok hızlı ve net sonuç veren bir yoluydu.
Kitapta din eleştirisi yapılmıyor, tanrı reddedilmiyor, herhangi bir inancın ya da inançsızlığın propagandası yapılmıyor. Sadece beynin evriminin tanrı inancındaki etkisini nörobilimsel olarak ortaya konuyor. Bu bakımdan inançlı inançsız herkesin tereddütsüz okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitaptı. Okuması anlaması kolay, düşündürücü, akıcı bir kurgu-olmayan bir kitap…
Gelecekte kullanılmak üzere aletlerin bu şekilde planlanması ve saklanması, bazen şempanzelerde de görülür. Örneğin, İsveç hayvanat bahçesindeki yetişkin bir erkek şempanze, hayvanat bahçesi açılmadan önce düzenli olarak taş toplayıp bunları saklıyor ve sonra da kafesini çevreleyen hendeğin üzerinden ziyaretçilere fırlatıyordu.
Böcekleri deliklerden çıkarmak için yaprakları dikkatlice sıyrılmış çubuklar kullanan kargalar ile devekuşu yumurtalarını kırmak için üstlerine yukarıdan taş bırakan Mısır akbabaları gibi birçok kuşun alet kullandığı gözlemlenmiştir. Deniz samurları, salyangoz ve yengeçlerin kabuğunu kırmak için taş kullanır. Maymunların yılanları öldürmek için sopa, istiridye kabuklarını kırmak için ise kaya parçalarını kullandıkları gözlenmiştir. Ayrıca şempanzelerin, ince ağaç dallarının yapraklarını soyduktan sonra termit yuvalarına sokarak termit yakaladıkları ve sert kabuklu yemişleri kırıp yemek için taş kullandıkları iyi bilinmektedir.
yaklaşık 100.000 yıl önce erken Homo sapiens'in kullandığı ve kişisel süslenme eşyası olarak tasarladığı deniz kabuklarının bulunması, başkalarının onlarla ilgili düşüncelerini düşünme becerisini edindiklerini ortaya koymaktadır. Yaklaşık 27.000 yıl önce modern Homo sapiens tarafından ölülerle beraber gömülmüş olan yiyecek, alet, silah, mücevher ve diğer eşyaların bulunması, ölüm sonrası olası bir yaşam hakkında düşünme becerisini kazanmış olduklarını akla getirir.
“Etrafımızda tasarıma ve iyiliğe, ihsana dair bir kanıtı başkalarının gördüğü gibi açık bir şekilde göremiyorum ben. Bence dünyada çok fazla sefalet ve acı var.”
“İnançsızlık bana çok yavaş bir şekilde, süzülerek geldi ama sonunda tam olarak yerleşti. Bu öylesine yavaş bir hızda gerçekleşti ki hiçbir gerginlik hissetmedim, o zamandan beri de vardığım sonucun doğruluğundan bir an bile olsun şüpheye düşmedim.”