HİKÂYE ANLATMA KİTABI/ ANTHONY TASGAL
Merhaba,
Bugün ki önerim İş Dünyası için;
Hikâye Anlatma Kitabı, insanların sayılar ve tablolar sisteminde boğulduğu ve veri bakımından zengin ama içgörü yönünden yoksul bir çağda, hikâye anlatmanın iyileştirici gücüne nasıl geri döneceğimizi adım adım göstermektedir.
ANTHONY TASGAL, hikâye anlatma ve
Surplus value is the result either of the appropriation through trade or usury of a value belonging to others, or of the appropriation of new values created by the labour power which has been bought. In the latter case, the surplus value is nothing but the difference between the value created by the worker and the cost of maintaining him. The totality of the capital existing in the world is only the accumulated result of this dual appropriation, as was soon appreciated by sharp observers. Fifteen hundred years before Proudhon borrowed from the Chartist leader O'Brien his famous sally: "What is property? Theft!" the golden-mouthed bishop John Chrysostom told the rich merchants of Antioch: "You possess the results of theft, even if you are not yourselves the thieves."
"Bu da acaba kişisel gelişim zırvalıklarından biri mi?" diye kuşkuyla başladığım ancak, beni inanılmaz derecede şaşırtan bir kitap oldu. Günümüzdeki dikkat sorunu sadece bireysel düzeydeki "yanlışlarımızdan" kaynaklanmıyor (bunlar da etkili ama tek sorun bu değil); aynı zamanda mevcut kapitalist sistem dikkatimizi çalmak üzere işliyor. Dolayısıyla kitap, odaklanamama sorununu hem bireysel farkındalıklarla hem de ciddi bir sistem eleştirisi ve örgütlü hareketle çözülebileceğinin altını çiziyor.
Bence kitabı, benzerlerinden ayıran en önemli nokta bu: Bireysel olarak bir yere kadar çözüm üretebiliriz, fakat kalıcı çözümler ancak sistem üzerine talepler üretebilirsek mümkün olabilir. Johann Hari bu konuları bölüm bölüm çok incelikli, kaynaklara dayalı ve çok titiz bir araştırmayla akıcı bir şekilde aktarmış. Bence kitabın en sağlam yanı hem bireysel görüşmeleri hem de ampirik araştırmaları bir arada kullanarak derdini anlatmaya çalışması.
Kitap, bize ne büyük bir distopya ne de parlak bir gelecek sunuyor; tamamen realist ve güncel bir zeminde, dikkat sorununu çözmeden kişisel veya toplumsal hiçbir sorunu tam olarak çözemeyeceğimiz konusunda bizi kesinlikle ikna ediyor. Ve bu şekilde yazar, sadece bireysel farkındalığa değil, aynı zamanda kolektif bir mücadeleye de kapı aralıyor.
Kitabı 10 sene önce okumuştum. Geçen sene tekrar, bu sene tekrar okudum. 3 oldu. Her okuduğumda daha iyi idrak ettim. İnsana hep böyle sıradan şeyler anlatıyormuş hissi veriyor ancak gerçekten sadece okumak değil de idrak ettiğinizi anladığınız an hayatınız çok değiştiğini fark edeceksiniz. Hayatın içine girince insan tekrar sürü psikolojisine kapılıyor ve istemesen de bu gerçekleşiyor. Tekrar tekrar silkelenip (finansal özgürlüğe kavuşmak isteyen için) kendine gelmek için baş ucu kitabı. Fare yarışından çıkmak isteyenler için iyi okumalar dilerim
Herkese merhaba , mayıs ayı resmen yağmur ve gökgürültüsü ile başladı heyecan verici bir ay olacak belliki
Ben bir üçleme olan kilit-anahtar-kapı serisinin son kitabını da bitirdim bi koşu geldim buralara. Ayy arkadaşlar ben ne okudum
Böyle bir dünya da yaşıyoruz düşüncesi beni oldukça rahatsız etti ama ne yazık ki hepsi o kadar doğru ki.
İlk iki kitabında olaylar başlamıştı Aditi yakalanmış büyük güçlerin(!) güçlerini ve neler yapabileceklerini gördük artık son kitapta madalyonun iki yüzünü de görmüş olduk. Yazar Kapı kitabı için “tarihe not düşülüyor “demiş gerçekten de öyle . Bu her ne kadar bir kitap olsa da “olan”ı anlatan bir kitap. Geçmiş olayları ve günümüz ilişkilerini çok net gözler önüne seriyor ve insanın bu bilgilerle irkilmesini sağlıyor.
Kim bu “elitler grubu” ?
Adalet, eğitim , ilaç, ekonomi , tarım bunun gibi pek çok sisteme hükmeden bu örgütlenmenin yapabileceklerinin bir sınırı yok. İnsanları piyon gibi görüyorlar. Gerçek hayattan bir çok izler görüyoruz ve bu da bizim bu sistemdeki yerimizde gözleri önüne seriyor.
Ilk iki kitabın da söyledigim gibi yazarın donanımı araştırması beni hayran bıraktı bu kitap aksi halde bu kadar heyecan verici yazılamazdı.
Bu seriyi gözüm kapalı öneriyorum kesinlikle çok beğeneceksiniz türünde okuma yapıyorsanız en beğenilenler arasına alabilirsiniz ya da türüne başlama kitabı olarak seçebilirsiniz.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim kitapların kapakları çok anlamlı
İlk kitapta Çöl Gezegeni Arrakis’e küçük bir çocuk olarak gelen Atredies Hanedanı veliahtı Paul Atredies, Harkonnen Hanedanlığı’nın sonunu getirmiş ve imparatorun kızı prenses Irulan ile evlenip imparatorluğun başına geçmişti.
**
Dune serisinin ikinci kitabı Dune Mesihi’nde ise; Son yaşanan olayların üzerinden 12 yıl geçmiş Paul Atreides,
Sayın Mahfi hocam, derinlemesine iktisat bilgisi olmayan kişiler de dahil olmak üzere herkesin kolaylıkla okuyup anlayabileceği bir kitap kaleme almış.
Geçtiğimiz günlerde herkesin bilerek veya bilmeyerek dilinden düşmeyen yapısal reformlar ifadesini en yalın hali ile açıklıyor geçmişten verdiği örnekler ile geleceğe çözüm önerileri sunuyor. Bu önerileri ve problemli gördüğü kısımları kitabın sonunda özet halinde okuyucu ile paylaşıp büyük resmi gösteriyor.
Kitabı okurken çeşitli grafikler ve verilerden fayda sağlanması okuyucuyu zaman zaman düşündürüp vaziyet hakkında muhakeme yapmasını sağlıyor.
Finansal okuryazarlığınızı geliştirmek veya geçmişten günümüze Türkiye ekonomisi hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkes okuyabilir.
Michael Hardt
"İmparatorluk", Michael Hardt ve Antonio Negri tarafından 2000 yılında yazılmış bir kitaptır. Bu kitap, küreselleşme sürecindeki siyasi, ekonomik ve sosyal değişimlere odaklanan bir çalışmadır. Geleneksel ulus-devlet merkezli dünya düzeninin yerini küresel bir imparatorluğun aldığı tezini ortaya koymaktadır.
Halkın hafızası hâlâ bir muammadır: Yüz yıl önce bütün Rusya’da yankılanan, ülkenin dört bir yanından hayran kalabalıkları kendine toplayan, ateşli gazete tartışmalarına yol açan Grigoriy Spiridonoviç Petrov isminin yüz yıl sonra artık sadece uzman tarihçilerin bildiği bir isim olacağı kimin aklına gelirdi...
Grigoriy Petrov bir rahip olarak ünlendi. Parlak vaazları ve konuşmaları bütün Petersburg’da konuşuluyordu. Hatiplik yeteneği Petrov’da edebi yetenekle kaynaşmıştı. Filozof Rozanov şunları söyler onun için: “Kitap piyasasına hâkim olanın Tolstoy ve Maksim Gorki değil, rahip Petrov olduğu rahatça söylenebilir; Petersburg’da en sevilen, sıradan halk tarafından da sevilen bir vaiz o...”
Petrov 1920 yılının sonunda Kırım’dan göç etti. Öldükten sonra bile ismini yaşatacak olan kitabı 1923 yılında yazdı. Kitap hem yazarından daha uzun ömürlü oldu, hem de en az yazarınınki kadar şaşırtıcı olan maceralı bir hayat sürdü. Beyaz Zambaklar Ülkesi, Finlandiya’dır. Ama Petrov’un çok iyi bildiği ve uzun süre yaşadığı Finlandiya değil, ideal bir devlet, “vaat edilmiş ülke” ne olursa olsun gidilmesi gereken mükemmel bir ütopyadır. Çünkü Finlandiya, Petrov’a göre, yoksulluktan ve olanaksızlıktan çıkmış, ekonomi, politika ve kültür alanlarında ideal bir toplumu yurttaşları, “hayat mimarları” yorulmak bilmeden çalışan insanlar sayesinde inşa etmiştir.
Bu çarpıcı roman “hayatın yenilenmesi” için bir rehber niteliğindedir...
“ Bunca acıya rağmen hâlâ hayatta olduğumuza göre ya üçkağıtçıyız ya da umudumuz var. Ben kendimi üçkağıtçı gibi hissediyorum.. ”
| Sinek Isırıklarının Müellifi
| Barış Bıçakçı
Selâmlar
Hacimce az edebiyatça zengin bir kitap mı okumak istiyorsunuz?
Sinek Isırıklarının Müellifi okuyunuz.
Yıllarıdır içinizde kelimesini bulamadığınız anlamlar yük
ARNOLD John H., Tarih, (Çev: Sevda ÇALIŞKAN), Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2007, 167 s.
“Tarihçiler geçmişte olmuş her olayı anlatamaz, sadece bazılarını seçerler.”
1. GİRİŞ
Tarih, John Hugh Arnold ’un 2000 yılında History: Very Short Introduction adıyla yayımlanmış eseridir. Tarihe giriş niteliği taşıyan bu eser, yazarın da belirttiği
Arkadaşlar, tokatın zile "ilçe" sinden bi kızla konuşmuş bulundum. Nasıl konuştuğumu sormayın, rastgele insanlarla anonim konuştuğun bi uygulamada karşılaştım ve numarasını aldım. Sadece sesini duyduğum o 60 saniyede anlamıştım cehaleti evet ama umutsuz vaka olduğunu anlamam için sonrasında whatsapptan 10 15 dakka konuşmam
"İlkel şartlarda köle yoktur, iki elin ancak bir kişiyi doyurabilecek kadar üretim yaptığı, daha fazlasını sağlayamadığı bir devirde köle(lik), birikmiş emek ürünlerini ambarlara koymak ya da büyük yapılarda saklamak öğrenildiği zaman ortaya çıkar."
Başlangıçta belirttiğimiz paradoksun ikinci sebebi de Marx'ın geçen yüzyılda tamamlamış olduğu eserini 20. yüzyılın ikinci yarısında Marksistlerin yeniden yaratacak güçte olmayışlarıdır.
Bu yeteneksizlik, her şeyden önce, siyasi sebeplerden ileri gelmektedir. Sovyetler Birliği'nde ve Stalin dönemi boyunca komünist partilerde teoriye tali bir yer verilmesinin sonucudur. Nasıl ortaçağda felsefe teolojinin hizmetine girdiyse oralarda da teori günlük politikanın hizmetine girmiştir. Bundan dolayı, özellikle, ekonomi teorisinde kendini gösteren pragmatik ve savunmacı bir deformasyona uğramıştır. Üstelik, Stalin döneminde bağımsız teorik araştırmalar yasaklandığı için bu deformasyonun yanı sıra kesin bir dogmatizm ortaya çıkmış ve bütün bunlar hem Doğu'daki hem de Batı' daki genç nesilleri tiksindirmiştir.