Talihsizler için tevekkül iyidir, ama suçu olana huzur yasaktır. Vicdan azabı denen şey, sınırsız kederlere kapılmanın insana kimi zaman yaşattığı iç rahatlığını zehirler.
Dengim olan biriyle yaşadığımda erdemlerim mutlaka ortaya çıkacaktır. Hassas bir varlığın yakınlığını hissettiğimde, şimdiki halimle dışında kaldığım hayat zincirine ve olaylara bağlanabileceğim.
Ama ölçüsüz kederimizle geride kalanların mutsuzluklarına mutsuzluk katmaktan kaçınmak da görevimiz değil mi? Bu ayrıca kendine de borçlu olduğun bir görev, çünkü aşırı üzüntü, gelişimi, hayattan keyif almayı ve hatta günlük görevlerini yerine getirmeni engeller ki bunları yapmayan bir insan toplumda barınamaz.
Üstün bir insan sükûnetini ve huzurunu her zaman muhafaza edebilmeli ve tutkunun ya da geçici heveslerin dinginliğini bozmasına izin vermemelidir. Bilgi arayışı da bence bu kuralın istisnası sayılmaz. Eğer kendinizi adadığınız çalışma, sevginizi zayıflatmaya ya da değerini hiçbir zaman yitirmeyecek basit zevklerden aldığınız hazzı yok etmeye başlamışsa o çalışma mutlaka kural dışı, yani insan zihnine aykırıdır.
Bizden, tıpkı bir arkadaşın olması gerektiği gibi, daha bilgili, daha iyi, daha değerli biri, zayıf ve kusurlu mizacımızı mükemmelleştirmemiz için yardım elini uzatmadıkça hepimiz şekilsiz, tamamlanmamış varlıklarız.
Ama başarı eninde sonunda gayretlerimi taçlandıracaktır. Neden olmasın? Bilinmez denizlerde emniyetli bir yol izleyerek buralara kadar geldim, zaferimin şahidi ve kanıtı ise yıldızların ta kendisi. Niçin şimdi de devam etmeyeyim, bu yabani ama itaatkâr sulardaki yolculuğuma? İnsan kararlılığının, sağlam bir iradenin karşısında dikilebilecek bir şey var mı?