Yazar ve kitabından İstanbul'da katıldığım 2. Uluslararası İstanbul Hikâye Anlatıcılığı Festivali'nde haberdar olmuştum. Baskısı tükenmiş bir kitap. İçinde 11 farklı hikâye (masal) var. İlk hikâye olan "Kadı'nın Namazı" harika bir hikâye. Gerçi Sheakspeare'nin Venedik Taciri'ni andırıyor ama yine de iyi. "Halime" isimli hikâye de içerdiği anlamlar bakımından oldukça hoşuma gitti. Kitabı sadece ben değil, annem de beğendi. Çünkü kendisine sesli okuduğum bir kitap oldu bu. Üç kitaplık serinin ilk kitabıymış Kervansaray Ateşlerinin Başında ama diğerlerini bulamadım. Kamphoevener bu hikâyeleri Türklerden dinlemiş. Yanlış değilse Almanya'da da aynı isimde bir radyo programı yapmış. 1001 Gece Masalları tadında hikâyeler okumaya değer.
"Çoğu zaman böyle olmaz mı, düşüncemiz bizden gizlenenlerin üzerine koyu bir örtü örtse de, içimizdeki bir şey onların hepsini bilmez mi? Bu da kaderin mucizelerinden biridir."
Başlangıçta aşkın sesi mutluluk vericidir, ama zaman geçtikçe bu sesin neye dönüşeceğini kimse bilemez.
...
...
Aşkın sesinin doğasında bu yok mudur zaten? Önce yavaş yavaş kaybolmaya başlar ve anılarının tozundan öte bir şey kalmaz geriye.
Kafasının üzerine yerleştirdiği fesle kulağının arasina pamuk ya da bir kumaş parçası tıkıyor ve dunyadaki bütün seslerden kurtuluyordu. Bu iyiydi ama kendi sesi ne olacakti?
Otuz üç masal, üç cilt, tek kitap, tek millet, tek devlet Masalin derleyicisinin babası Osmanlı'da büyükelçi olarak çalıştığı için 40 yılını buralarda geçirmiş. Derleme döneminde güvenlik amacıyla erkek kimliğine bürünüp gezmiş yazar Anadolu'yu. Masallar bile o dönemin zengin aileleri arasinda bir mulk gibi paylasilmis, baska ailelere ait bir masali anlatan kisiler ağır biçimde cezalandirilirmiş. Asla yazıya gecirilmemesi gereken bu masalları göçlerin durmasi sebebiyle unutulmasın yaziya geçirmiş yazar. Erkeklerin dünyasına ait olan bu masalları biz de bacimiz sayesinde okuyabildik. Elhamdülillah.
Naçizane önerim kitabı bütünüyle okumaniz değil, gide gele yenilen çerez gibi okumanizdir. Sıkıcı olabiliyor.