Benim yaşamım onda odaklaşır. Yeryüzünde her şey yok olsa da yalnız o kalsa, ben var olmakta devam ederim; başka her şey yerinde dursa da yalnız o yok olsa, evren bana tümüyle yabancılaşır. Ben artık bu evrenin bir parçası değilmişim gibi olur.
Emily Bronte ingiliz edebiyatının önemli bir kadın yazarı ve şairidir. İngiliz edebiyatını her zaman severek okurum. Aynı şekilde aynı duygularla da bu kitaba başladım. Emily Bronte de bize İngiltere'nin 19. yüzyıldaki dönemin sosyal çevresini ve aile ilişkilerini mükemmel şekilde anlatıyor. Kitaba adını veren uğultulu tepelerde sanki ruhunuz dolaşıyor.
Kitap, uğultulu tepelerdeki evin kiracısına eskiden o evin hizmetçisinin olayları anlatmasıyla ilerliyor. Zengin bir aile olan Earnshaw ailesinin Catherine adında bir kızları vardır. Aile Heathcliff adında küçük bir çocuğu evlatlık edinir. Heathcliff küçüklüğünden itibaren zorbalanmış ve yokluk görmüş bir çocuk olduğu için büyüyene kadar zengin insanlar ile bir sınıfsal çatışma içerisinde olur bunlar ise onun karakterini tamamen öfkeli ve agresif kılar. Ailenin kızı Catherine ile sancılı bir aşka yelken açarlar ancak Catherine aşağıdaki çiftlikte yaşayan zengin aile Linton'ların oğlu ile evlenir. Heathcliff bunu yediremez ve intikam dolu bir serüven başlar...
“Ölümsüz sevgimin, benim olanı vermemek için çılgınca didinmelerimin, düşüşümün, gururumun, mutluluğumun ve çektiklerimin canlı bir görüntüsü gibiydi.”