“İçine atmak diye bir şey varken başkasına anlatmaya ne
gerek vardı.”
Tesadüfler silsilesi sizi ordan oraya savunurken bazı şeylerin gerçekliğine inanıyorsunuz ve pembe dünyanızdan çıkıp oradan oraya savuruluyorsunuz. Bu gerçekler 11 yaşında Yatırcalı küçük Derdâ’ nın okulundan alınıp evlendirilmesi ve “mezarlık çocuğu” Derda’nın 40 yıl sonra karşılaşmalarının hikayesi.
40 yıl!
Söylemesi yaşaması kadar zor olmasa gerek. Kitap gerçekten dolu dolu tarikatlar, töreler, eroin, sadist ilişkiler, tecavüz,din,şiddet…
Hepimizin anlatacak bir hikayesi ve gereksiz görülüp üstü kapatılmış umutları var. Şiddetle yontulmuş bu iki çocuk Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ıyla tutundular birbirlerine. İki küçük yürek, iki koca hayat…Satırları arasında kaybolurken bu kadar da olmaz dediğim yerlerde bir süre kapattım kapağı. Kendimi “Az”la başlayıp tüm hayatlarını anlatmaya alfabenin yetemeyeceği satırlarda buldum.
Kitabın başından itibaren kötü giden tesadüfler sonlara doğru güldü yüzümüze, hayatın bizden habersiz çizdiği yolda çiçekler açtırdı. Bir sonraki kitabı için sabırsızlandığım ama psikolojisine hazır olmadığım bir yazar Hakan Günday. Her şey için teşekkürler