Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
«Bize gerçekten değer verenlere güvenmeyiz, çünkü içi­mizin derinliklerinde kendimizi değersiz hissederiz. Aynı şekilde, bize ihtiyacımız olan sevgiyi sadece onların vere­bileceğine inandığımız için boş ve soğuk olan kadınların ve erkeklerin peşinden koşarız. Gerçek bir ilgiyle karşıla­şınca sıkıntı ve güvensizlik hissederiz. Bizi kim ve niçin gerçekten sevsin ki? Anne-babamızın kendi ezilmiş kendi­likleri karşısında duydukları ve bizim de içimize yerleştir­dikleri nefrete bağlılığımızı sürdürürüz. Bu yüzden de bi­zi, aslında nefret ettikleri şeyi sevdiklerine dair söyledikle­ri kendi yalanlarını desteklemek için istismar edenlerin pe­şinden gideriz sürekli.»
Sayfa 208
« Bilinçdışımızdaki bağlılığımıza denk düşen po­litikacının peşinden gideriz. Onun idealleştirilmesi de -ay­nı boşu boşuna sevgi peşinde koşmamızda olduğu gibi- çocuğun, onlar tarafından yaratılan korkunç tehlike anın­da korunmuşluk duygusuna geri dönmesinin -terörün ter­sine çevrilerek korunmuşluğa dönmesi veya Silverberg'in (1952) tanımladığı gibi, tehdidi her şeyi kapsayan ve koru­yan bir ruh haline dönüştürme girişimi- ilk deneyimini yaşadığı anne-baba konumundaki eski zorbaların idealleş­tirilmesine dayanır. Kendi kendini sürekli tekrarlayan ve bize zarar veren politik tutumumuzun kökeni de burada­dır. Bize çeşitli vaatlerde bulunan, ama bunları yerine ge­tirmeyen herkese kapılırız. Böylelikle ilk çocukluk döne­mimizde bize sevgi diye yutturularak yaşatılan şiddeti tekrar tekrar yaşamış oluruz. Politikacılar da sevgiden ve saygıdan, sorumluluktan ve onurdan söz ederler, ama bizi bilinçdışı olarak onlara çeken şey, dudaklarının kenarına yerleşmiş olan bize karşı duydukları küçümseme ifadesi­dir. Bu bizim için, anne-babamızda yaşadığımız ve onların bize dayattığı küçümsenmeyle aynı küçümsemedir.»
Sayfa 207
Reklam
«İdeallerin ezenin idealleştirilmesiyle oluştuğu bir dünyada idealler ne anlama gelir? İyinin peşinde olduğumuza ina­nırız, ama kendimizi inkâr etmemizi sağladığı için aslında bağımız kötüyledir. Ezene dair olumlu imgeyi koruyabil­mek için içimizdeki bu kurbanı inkâr etmek zorunda kal­dığımız sürece boşu boşuna kötülük biçimindeki iyinin peşinde koşmaya devam edeceğiz. Geçmişimizde yaşadı­ğımız acı ve terörle yüzleşmedikçe idealler gerçekleştirile­mez. Bu uygunsuz geçmişi sürekli tekrarlamamızın gün­delik yolu sevgi peşinde koşmamızdır. İdeal kadına veya ideal erkeğe dair bir hayalimiz vardır, ama onu çok farklı ilintiler içindeki biçimlerde ararız.»
Sayfa 206
« "Eğer terapist kendi derinlerindeki yaşantıları netleştirmemişse, büyük olasılıkla sert ve yar­gılayıcı bir tavır takınarak kendi yaşayabileceği potansiyel karmaşaya karşı direnecektir, fakat bu durumda terapiye karşı çalışmış (countertherapeutic) olur," (Cox, 1982). Böylelikle terapi çalışması hiçbir işe yaramaz. Pek çok terapist hastasının içindeki terörize edilmiş çocukla işbirliği yapar. Ama bu durumda her ikisi de kendi zorbalarının yanında yer almaya devam ederler.»
Sayfa 203
« "Kayıplarla başa çıkma yetisi ya da 'yas tutamama bece­riksizliği', çocuğun ne tür bir sevgi görmüş olduğuna bağ­lıdır. Eğer çocuk öncelikle, anne-baba tarafından ideallerini gerçekleştirerek sadece düşük kendilik değerinin yükseltil­mesine hizmet eden bir araç olarak sevilmişse veya anneye toplumsal onay sağlamak ve toplumsal olarak kabul gören bir rolün içinde güvence sağlamak için kullanılmışsa çözül­me sürecini yaşaması engellenir." Bu durumda gerçekleşebilecek tek yas türü, kendi kendine acımaktan ibaret sahte bir yastır. Kişi kaybı, ampütasyon olarak yaşadığı için ken­disini kurban olarak hisseder. Bu karmaşadan kurtulabil­mesi, dehşetli bir korkunun üstesinden gelebilmesi için çocukken ne yapmış olması gerektiğini görebilmesini gerekti­rir. Ancak burada, çocuğun korkusuyla başa çıkabilmek için sarıldığı ve korkusunu atlatmasını sağlayan suçluluk duygusu devreye girer.»
Sayfa 202
«Eğer "ilişki" saldırganla özdeşleşmenin bir türeviyse, yas tutma gerçekleşemez. Politikaya aktardığımızda bunun anlamı, uluslar ve halkla­rın, eğer toplumsallaşma süreçleri bağımsız bir gelişime değil de uyum göstermeye dayanıyorsa, vicdanlarının kaybının yasını tutamayacaklarıdır.»
Sayfa 202
Reklam
«Bağlılık ve ilişki, olağan bi­çimde iç içe geçen süreçler değildir. Eğer bir bağlılık hiçbir zaman bir ilişkiye dönüşmezse, ötekinin kaybı hiçbir za­man bir kayıp olarak yaşanmaz, yalnızca bir ampütasyon olarak yaşanır. Bir bağın kopması, bilinçdışı bağlılığın da mutlaka kesilmesi anlamına gelmez. Bilinçdışı bağlılık de­vam ettiği sürece, bu bağ asla gerçek bir ilişki olamaz.»
Sayfa 201
«Sağ ve sol isyankârlar arasındaki farkı şu şekilde açıkla­mak mümkündür: Sol isyankâr sevgiden korkar, çünkü aksi halde adalet talep ederken aslında annesinin sevgisini aradığını itiraf etmek zorunda kalacaktır. Buna karşılık sağ isyankâr sevgiden nefret eder, çünkü aksi halde anne­si tarafından hiçbir zaman kendisi olduğu için sevilmediğini, sadece babasına karşı bir araç olarak kullanılmak üzere sevildiğini itiraf etmek zorunda kalacaktır. Sol is­yankâr sevgiden vazgeçebileceğine inanır; sağ isyankâr sevgiden nasibini aldığına inanır. Politik tavırlarındaki farkı getiren, sol isyankâr iyi olarak yaşanmış annenin vaatlerinde ısrar ederken, sağ isyankârın kötü anne tarafın­dan onaylanmada ısrar etmesidir. Ancak her ikisi de anne ve babayı hem iyi, hem de kötü olarak yaşamış oldukları­nı gözden kaçırırlar. Her ikisi de yaralanmıştır ve her ikisi de, sevgiye ilişkin duygularından vazgeçerek çaresizliğe ve umutsuzluğa karşı direnirler. Ancak sağ isyankâr kötü­yü iyi ilan ederek duygu yitimini inkâr eder.»
Sayfa 201
«Dış düşman ilginç bir biçimde asıl durumun tersine çevrilmesine imkân verir. Bu dış düşman, annenin gizli­den gizliye üstün, güçlü, insanüstü ve kötü olarak yaşadı­ğı ve bu yüzden de nefret ettiği ve korktuğu kötü babayı cisimleştirir. Gerçek baba kötü ve otoriterdir, ama Pilgrim'in (1986), Hitler, Stalin ve Napoleon gibi erkekler üzerine yaptığı araştırmada ortaya koyduğu gibi aslında zayıftır. Ama iyi baba kabul edilen, gerçeğin görülmesine yardımcı olan değil, aksine iç çelişkiye izin vermeyen, oto­riter, ezici olan ve annenin kurtarıcı fantezilerine denk dü­şendir. Böylece aşırı sağ isyankârlar, yıkıcılığa izin vererek insanı kendi vicdanıyla boğuşmaktan kurtaran gerçekten otoriter baba için "başkaldırır". Bu durumda iyi baba ola­rak yaşanan baba aslında, annenin bir zamanlar onda iyi olarak yaşadıklarından arta kalanı da yok eden ve böylece özlenen, ama aynı zamanda korkulan sevgiyi de tahrip eden kötü babadır.»
Sayfa 200
«Bu iç bozulma şu şekilde meydana geliyor: İyi anne-ba­ba imgesinin, anne-babanın gerçekte var olan kötü yanla­rının önüne geçmesi gerekiyor. Çocuğun hayal etmiş oldu­ğu gerçekten iyi anne ve gerçekten iyi baba vizyonu, çare­sizlik anısına bağlıdır ve bu nedenle çocuk bunu, fiziksel varlığı karşısında bir tehdit olarak algılar. Bu çiftanlamlılık katlanılmazdır. Böylece çocuk anne-baba tarafından ya­ratılan mutlak anne-baba sevgisi mitine sıkı sıkıya sarılır. Ama içteki huzursuzluk saatli bomba gibi işlemeye devam eder. Bir kenara itilmiş ve böyle bir anne-baba dolayısıyla tehdit olarak yaşanmış kendiliğine duyulan öfke bir supap gerektirir. Bu durumda bu insan otoriteye karşı değil, ak­sine "zayıf" olarak algıladığına karşı başkaldırır. Bu isyan kendine yönelik nefretin serbest kalmasını sağlar, çünkü zayıfın imha edilmesi, bunun temelinde yatan "iyi" anne-babaya ilişkin yalana dokunulmadan iyi bir edim olarak gösterilebilir. Şiddet içeren hesaplaşmalarda dış düşmanın genelde erkek olması, annenin babaya karşı bilinçdışı ödipal düzlemde savunulmasına ayrıca sembolik bir anlam yükler.»
Sayfa 199
Reklam
«Şimdi başkasının yazdığı bir rolü uygulayan bir yarı otomata dönmüştüm. (...) Kendimden arta kalanların peşine düşmemin nedeni bu.»
Sayfa 199
1.500 öğeden 3.406 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.