Ben bu uzun öykünün (roman değil bence), ne hayranı ne yekten karşıtı kaldım. Evet, yazarın üslubu son derece sanatlı ve kelimeleri çok sevdiğim süslülükte. Fakat konusunu haddinden fazla melodram öğelerle bezeli buldum. Hele ki bir yazarın ilk kitabı için en akla gelen anlatı bu olurdu, öyle de olmuş. Bence gerçek öykücü sonunu, başını Kibritçi Kız'a bağlayacağı bir metinle edebiyat dünyasına girmemeli. Yeşilçam melodramını Paris'e taşısak bu çıkardı. Şimdi kalkıp kadının kendini anlamlandırmasını, için için tek başınalığını, kocaman bir metropolde kalabalıklar içinde yalnızlığını falan konuşacaksak, bundan artık sıkılmadık mı? Tilki kürkü bulunca kendimi geri kazanacak kadar görünmez bir yaşlı kadınsam, bu ömrümü nerde kazandım, nerede neyi kaybettim? Suçu metropole atıp bir de üstüne "tilki kürkünü" mevzuya alet ederek kadının ayakları üstünde duruşunu kutsamak, aslında hiçbir şeyi kutsamamaktır. Metni yanlış anlamış olmayı isterdim. Ama maalesef öyle olduğunu düşünmüyorum. Şu konuyu Annie Ernaux yazsa çok daha başka bir yerden okur ve anlıyor olurduk.
Çeviri için, bence kelime seçimi ve sözdizimi çok iyi. Belli ve gayet sanatlı bir üslubu var çevirmenin. Özellikle bazı yerlerde oluşturduğu uyak ve ses dizimleri şiir gibi. Çok sevdim.
Sadece bir yerde metne uymamış bir yerelleştirme var. Fakat olsundu. Güzel bir çeviri olduğunu düşünüyorum.
İlk inceleme yazımla herkese merhaba :) Son zamanlarda, en sevdiğim yazarlardan biri olan Ursula K. Le Guin’in yorumladığı, 2500 yıllık bir geçmişe sahip olan ‘Tao Te Ching’i okudum ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Kitaba konu olan Taoculuk için, temeli Antik Çin’e dayanan bir inanç ve öğreti sistemi diyebiliriz. Kitap genel olarak
Sevgili dost,
Kitap incelemelerine bu hitapla başlamak istedim.
Bundan sonraki tüm incelemelerimde bu şekilde bir hitapla devam etmeyi düşünüyorum..
Nâzım Hikmet Ran. En sevdiğim şair. Devrimin ve aşkın adamı. Pek çoğumuz belki de Nâzım'la devrime ve aşka inandık.
Hayatına o kadar çok kadın girmiş ki Nazım'ın, ama hiç biri bir Piraye olamamış… Piraye yazdığı bir mektubunda Piraye'ye 'Sen benim en yakın insanımsın.' Diyor…
Nazım Hikmet'in gözünden ,Piraye'sine uzun bir yolculuk.
Nazım Hikmet farklı cezaevlerinde bulunduğu 17 yıl boyunca Piraye’ye yazdığı mektuplardan oluşuyor kitap.
Aşkı, kavuşma umudunu, yalnızlığı çok güzel hissettirmiş hem de şiirsel bir dille…
Kitabın sayfalarını çevirdiğiniz her an mektupların içerisinde kayboluyorsunuz
İçerisinde muazzam dizeler bulabilirsiniz.Piraye'nin yazdığı bir kaç şiir de içersinde yer alıyor.
Okumanızı tavsiye eder..
İyi okumalar dilerim..
Piraye'ye MektuplarNazım Hikmet Ran · Yapı Kredi Yayınları · 20175bin okunma
Sonunda limana döner bütün filolar, bütün trenler soluk soluğa koşarlar gara; ben hepsinden çok daha hızlı koşarım sana büyük bir aşkla sevdiğim için beni sana çekip sürükleyen bir aşkla. Hani cimri şövalyesi Puşkin'in iner ya bodrumunu gezinip seyretmeye, sevgilim, ben de döner dolaşır sana gelirim. Tapınır yüreğim benim için çarpan yüreğine. Gün sonu sen sevinçle dönersin ya evine, yıkanır arınır çıkarsın ya banyodan, ben de aynı sevinçle dönerim sana; sana doğru koşarım evime döner gibi.. Yeryüzündeki tüm insanlar sonunda toprak ananın koynuna dönmezler mi? Hepimizin en son döndüğü yuva. İşte benim yüreğimde de sanki öyle bir şey var ki sana çekiyor beni; daha senden ayrıldığım anda, uzaklaşmadan içimi kavurur dönme isteği.
Sharr’dan döndükten sonra hikayenin bitebileceğini düşünebilirsiniz ama hayır. Her şey parçalanıyor ve evet krallıkları bazı yönlerden kurtardılar ama tamamen değil. Bunu yapabilecekler mi, yapamayacaklar mı? Başarılarsa bunun bedeli ne olacak?
Kitap hakkında ne diyeceğimi bilmiyorum. Ateşin peşinde kitabına bayılmıştım bu kitapta bir o kadar