Şükrü Abi, ''Bunalıyoruz çocuk, bunalıyoruz/ Biçim veremediğimiz şeylerin biçimini alıyoruz!'' dizesini 80'lerin ikinci yarısında yazmıştı. O dizeler, her şeyin içinin boşaltıldığı, bütün kavramların dümdüz edildiği, hatta kavramların başka olmadık anlamların içine ustalıkla yerleştirildiği, bütün değerlerin alaşağı edildiği 21. yüzyıla nasıl da ışık tutuyor. Günün birinde ülkenin bugünlerinin acınası tarihi yazılacaksa bu dizelerden başlanmalı! Toplumsal linçlerin sosyal medyadan sokağa taştığı bir garip belki de yeni bir ortaçağ döneminin.
*Eren Aysan
Çağdaş bir ozan o. Beslendiği kaynaklar Anadolu'nun binlerce yıllık geleneğinden süzülüyor katman katman. Karac'oğlan'dan Veysel'e kadar pek çok mısrayı ezberden okur, pek çok türküyü ezbere söyler. Ha, öyle çok deyince üç yüz beş yüz filan sanılmasın. Şükrü Abi binlerce türkü bilir. Güzel sesli doğmamayı bir yoksunluk sayar. Ama bilmez ki, billur gibi sesi olsaymış olmadık notasyon tekniklerinin içine dalıp şiiri ihmal edecek,
böyle bizi bazen tarumar eden, olmadık yerlere götüren, içini kuşatan, bir bebek gibi sarıp sarmalayan dizeler yazmayacak.
*Eren Aysan
ne yapsam, nasıl etsem
iyi bir kaptan değildim zaten
gemimi dipsiz vurgundan korusam
bütün gece incelmiş çarşafı
sırtıma yelken çaksam
bu geceden sonra
seni hiç aramasam
Eren Aysan
ne yapsam, nasıl etsem
gövdeni yatağa sürükleyip
bir gelincik tarlasından kan çıksam
uzatsam göğüslerimi kahırdan haleye
durmadan kamyonlara yük taşısam
saatte 180 km hızla
mucizeyle tenhalara dalsam
Eren Aysan