Tıpkı şimdi bizler gibi bir- birine yabancı olan iki insan, aralarındaki duvarı bir- den yıkar, kendilerini, birbirlerine çok yakım, duyar, tek bir kişi gibi hissederlerse, o an, yaşamın en heye- canlı en başdöndürücü anıdır. Bu an, sevgisiz, kopuk soyutlanmış bir kişi için çok daha harikulade, çok da- ha mucizevidir. Bu mucizevi, anî yakınlaşma, cinsel çekicilik ve birleşmeyle başlar, ya da birlikte oluşur- sa gerçekleşmesi çok daha kolaylaşır. Ne var ki salt bu yapılarından dolayı, bu tür sevgiler bitimsiz değil- lerdir. İki insan birbirlerini daha iyi tanıdıkça yakın- laşmalarındaki o mucizevi nitelik, düş kırıklıkları, çe- lişkiler, bıkkınlıklarla ilk heyecanlarından arta kalan ne varsa tümünü silip süpürürken kendisi de yavaş ya- vaş yiter. Başlangıçta bunun farkına varmazlar. As- lında birbirleri için o yanıp tutuşmalar, deli divane ol- malar, daha önceki yalnızlıklarının derecesini göste- ren bir kanıtken, sevgilerinin şiddetinin ölçüsüymüş gibi kabul ederler.
…
Doruk noktasındayken amaca ulaştığını sanan insan, o bir anlık zafer sevinci geçince, içinde hiçbir şeyin değişmemiş ve aynı bunaltının tüm boyutları ile giderilemeden yerli yerinde olduğunu fark edince, derin bir hüzne kapılır.
.
Başkalarına karşı takındığımız tavırla kendimize karşı olan tutumumuz çelişmez.
Kendine karşı sevgi, başkalarını sevebilme yetisine sahip olanlarda görülmektedir.
Sevgi bizi tanımlar; o "insanın varoluş sorununun cevabıdır". Her yıl sevgi üzerine düzinelerce kitap yayımlanıyor fakat hiçbiri Fromm'unki gibi otuz dört dile çevrilmiyor.
Eğer biri sevdiği insan için nesnelliğini bir ke nara bırakmak istiyorsa ve ilişkisinin içinde, dünyanın geri kalanını saf dışı edebileceğini düşünüyorsa, her iki cephe
12 de de kaybettiğini kısa zaman içinde keşfedecektir."
Sevgi, güvensizlik hissinden do layı almak değildir; vermekle, neşenin, ilginin, anlayışın, şakalaşmanın ve üzüntünün, yani içimizde "canlı olan tüm şeylerin ifadesi ve dışavurumuyla" başlar.