Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gök kubemizi 1923 te çaldılar… Harf İnkilabı isimiyle
Kendi Gökkubemiz Yahya Kemal Merhum'dan mülhem bir ifade. Biz Gökkubemizi nerede yitirdik, ne zaman yitirdik, nasıl yitirdik... …bunu buna başlayalım mı…? Bu soruyu sormak bile aslında, bu yolculuğun ilk adımlarından biri olmalı. Çünkü birçok insan Gökkubemizi kaybettiğimizin bile farkın da değil. Önce meseleyi doğru ortaya koymak lazım.
Bu gelişime öznelliğin bir "burjuva kavram" olarak yorumu katkıda bulundu.
Reklam
Çöküşte olan bir sınıf ya da temsilcileri "yozlaşmış" sanattan başka herhangi birşey üretmeye yeteneksizdirler.
Sanatın gerçekliği şunda yatar: dünya gerçekte sanat yapıtında göründüğü gibidir.
lisans talebeleri, bu sistemi elektronik olarak tercih edebilir
Teknik olarak ben fiş sistemi ile çalışırım. Bibliyografya ve bilgi fişleri vardır. Bu sistemi 1963-64 senelerinde Türk Edebiyatı Tarihi hocamız rahmetli Nihat Sami Banarlı'dan öğrendim. Bazı pazarlar onun Bebek'teki evine giderdik birkaç arkadaş. O bize hocası Fuat Köprülü'nün çalışma sistemini anlatırdı. Bu fiş sistemini o Fuat Köprülü'den öğrenmiş ve ben de ondan öğrendim. Çok esaslı bir hocaydı. O zaman hazır fişler yoktu şimdiki gibi... Ben İstanbul Cağaloğlu'ndaki kağıt hurdacılardan kilo hesabı ucuza aldığım ince kartonları matbaalarda bilgi fişi 12,5-20,5 ve bibliyografya fişi 7,5-12,5 ebatlarında (uluslararası standart boyut) olmak üzere kestirip kullanıyordum. Sonraları her yurt dışına her çıktığımda kitabevlerinden sonra en çok zevkle dolaştığım kırtasiye mağazalarından hazır standart paketler halinde fişler ve kutular, karteksler alırım. Şimdi Türkiye'deki büyük marketlerin kırtasiye reyonlarında da her türlü kaliteli, estetik malzemeler bulabiliyorsunuz. Çalıştığım konularla ilgili olarak okuduğum kitap ve makalelerdeki beni ilgilendiren, mühim bilgileri fişlere yazarım ve çalışırken bu fişleri masa üstüne yayıp çalışırım. Böylece hepsini bir arada görme imkanım var. Artık bilgisayarda bu konuda özel programlar var tabii. Onları kullanabilirsiniz, ama hepsini birlikte ekranda görme imkanınız olmaz. Bilgileri, fişlere kendi orijinal dillerinde, özetlemeden olduğu gibi aktarırım. Çünkü bu bilgiler daha sonra başka çalışmalarda da kullanılabilir. Benim bütün kitaplarım ve makalelerim bu şekilde yazılmıştır.
Sayfa 270 - on dördüncü bölüm: yetkin tarihçiler nasıl çalışıyorlar: prof. dr. ahmet yaşar ocak ile söyleşi.
Üretici güçlerin tüm fetişizmine karşı, bireylerin nesnel koşullar tarafından sürekli köleleştirilmesine karşı, sanat tüm devrimlerin en son hedeflerini temsil eder; bireyin özgürlük ve mutluluğu.
Reklam
En güzel tablolar, en iniş çıkışlı tonlar yeniden kümelenir, çözünürler. Yalnızca bir şey kalır: sonsuz bir güzellik, ki bir biçimden bir başkasına geçer.
Bir sanat yapıtının dünyası sözcüğün olağan anlamında “olgu-dışı”dır. Bu bir kurgusal olgusallıktır. Ama yerleşik olgusallıktan daha az olduğu için değil, tersine nitel olarak “başka” olduğu gibi daha çok olduğu içinde “olgu-dışı”dır. "Yanılsama dünyası”nda şeyler oldukları gibi ve olabilecekleri gibi görünürler.
Sanat dünyayı değiştiremez, ama dünyayı değiştirebilecek erkeklerin ve kadınların bilinç ve itkilerini değiştirmeye katkıda bulunabilir.
Sömürülen sınıflar, “halk” varolan güçlere ne denli yenik düşerse, sanat “halk”tan o denli yabancı­laşacaktır.
Reklam
Eğer ne olursa olsun anamalcı toplumda sanat için bir kitle tabanından söz etmek anlamlıysa, bu yalnızca pop sanata ve best seller listelerine göndermede bulunacaktır.
Avan­tür filmlerdeki rollerinde, hep gadre uğrayan ve hakkını kendi bileğine güvenerek arayan yalnız kahraman karakteriyle karizmatik bir ün kazanan Yılmaz Güney (1937-1984), 1970'te hem yönetip hem oynadığı Umut'la başlayarak, yeni bir perde açar: Onun sineması toplumcu gerçekçiliğe daha 'sert' ve mücadeleci bir boyut katacak, hem de estetik ufkunu genişletecektir. Yıl­maz Güney karakteri, başkaldırıyla beraber, bir yiğitlik, delikanlılık, namus­lu-kabadayılık kültünün de dönemin sol kültüründeki etkisinin timsali, hat­ta bizzat amillerinden biridir. Güney böylece bir "halk solculuğu"nun har­cını karmıştır.
Sayfa 597 - İletişim Yayıncılık
Estetik Üzerine 1.Baumgarten-Aesthetica 2.Kant-Yargı Yetisinin Eleştirisi 3.Hegel-Estetik Dersleri 4.Schiller-İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar 5.Benedetto Croce-Estetik 6.Terry Eagleton-Estetiğin İdeolojisi 7.Afşar Timuçin-Sorularla Estetik El Kitabı 8.Suut Kemal Yetkin-Estetik Doktirinler 9.İsmail Tunalı-Marksist Estetik 10.Estetik ve
İyi bir eğitim sistemi, genç nesillere üç boyut kazandırır. *Bilgi ve kültür boyutu. *Ahlak ve karakter boyutu. *Sanat estetik güzellik boyutu.
Perspektif, izleyicide üç boyut yanılsaması yaratmak için kullanılan bir düzendir. Temel ilkesini Oklid kurmuştur: Buna göre görme alanımız, tepesinde izleyicinin gözünün bulunduğu bir piramittir. 15. yüzyılda Leon Battista Alberti, tabloyu, görsel piramidin enlemesine bir kesiti olarak tanımlar. Nesneler, gözün açısına yaklaştıkları ya da uzaklaştıkları oranda büyük ya da küçük görünür. Perspektif bu şekilde görüntüleri yeniden düzenleme sanatı olarak tanımlanabilir. Perspektifin bir kar­şıtlık barındırdığını belirtir Baltrusaitis: “Perspektif, formların boyutlarını ve konumlarını uzam içinde sabitleyen bir bilimdir ve onları yeniden yaratan bir yanılsama sanatıdır; tarihi sadece estetik gerçekçiliğin tarihiyle sınırlı değildir. Aynı zamanda da bir düşün tarihidir.”
117 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.