"... Başka eve taşındığımızda Luciano'nun peşimizden gelmeyeceğinden korkuyorum."
"Sence bu yarasa seni çok seviyor mu?"
"Sevmez olur mu..."
"Yürekten mi seviyor?"
"Kesinlikle."
"Öyleyse geleceğine emin olabilirsin. Biraz gecikebilir, ama bir gün mutlaka seni bulacaktır."
Çoğu kez bir insana ya da duruma ilişkin ilk izlenimimiz, birkaç saniye de sürse, yerinde ve doğrudur. Sonradan o kişiye ya da duruma karşı geliştirdiğimiz yargı, düşünce ve duygularda yanılgı payımız daha çoktur.
"Mingayraddin ne demek?"
"Benim böyle şeyler yazmaya hakkım olmamakla beraber bir zamanlar gençlik rüzgarlarının esintisine kapılıp, demek."
"Uzun şeyler mi?"
"Ah! Burada yanıldın işte. Küçük parçalar." (s:193)
Okuma yazmayı yeniden öğreniyormuşum gibi, o ciddiyetle yavaş yavaş okudum kitabı, sindire sindire. Hikmet, Bilge, Sevgi, Albayım'la el ele dolaştım satırlardaki yalnızlıkta. Günlerce üzerinde düşünebileceğim cümlelerin, indikçe içimdeki aydınlığı artıran basamaklarında, tökezlesem de düşmedim, Hikmet olan yanıma koştum hevesle her sayfasında. Matruşka bebekleri gibi, kitabın içinden kitap çıktı her bir bölümde. Bir gün Sevgi'nin elinden tuttum, onunla yaşadım, onu büyüttüm. Başka bir gün bir tiyatro izlerken buldum kendimi. Atay, toplumla uyuşmazlığı doruklarda yaşayan Hikmet'in yolculuğunu ve yalnızlığını, mizah, dram ve ironiyle harmanlayarak, her zamanki gibi, dahiyane bir şekilde sunmuş kitabında. Elbette herkese tavsiye ediyorum.
Mingayraddin, bu kadar yazabildim işte.