Ortaçağ’da kilisenin dini alanın yanında, sivil alanda da otoriter bir güç olarak ortaya çıkması ve siyasal, askeri ve ekonomik alanda örgütlenmesi, reformistlerce şiddetle eleştiri konusu yapıldı. Mesela Luther, papalığın yüzyıllar boyu sürdürdüğü yapısıyla hem tanrının hem dünyevi iktidarların egemenlik alanına tecavüz etmekte olduğunu vurguladı. Geliştirdiği iman, tövbe, günah itirafı ve endüljans anlayışıyla Katoliklik, yalnızca Tanrı’ya ait olması gereken bir alana el atmakla kalmamakta, oluşturduğu siyasal yapı, mahkeme ve askeri birliklerle ve ilan ettiği savaş çağrılarıyla sosyal ve siyasal alanda da egemenlik/otorite yetkisini kendisinde toplamaktaydı.
Hıristiyan inancında oğulun taşıdığı fonksiyonel özellikler açısından şu üç husus dikkat çekicidir: Yaratılışta aslî unsur olma, kurtarıcılık ve yargılayıcılık.
Hıristiyan geleneğinde iman esaslarına ilişkin öğretiler, birer dogma, yani tanrısal esin kaynağı olduğundan, bunlar sorgulanmadan benimsenmesi gereken ilkeler kabul edilir.