Tabiatın sükunetinde, ormanın derinliklerinde, mehtaplı yaz gecelerinde içimizi kaplayan o müthiş huzur, bu sessiz bakışta, bu muhterem ve vakur yüzde ona çok daha yakın görünüyordu.
Karanlık çökmüş, gökle yer kaynaşıp bir olmuştu. Sanki bir şey peşine düşmüş, insanların dayanamayacağı, dehşet verici bir şey onu yakalayıverecekmiş, cinnetin atları arkasından kovalıyormuş gibi hissetti kendisini.
20. yüzyıl Alman tiyatrosunun temellerini atan Karl Georg Büchner ile selamlıyorum sizi.
Bütün toplumları etkilemiş Fransız Devrimi'ni ele alan #dantonunölümü ile tanınan yazarın uzun öyküsü “Lenz” ile…
“Fırtına ve Coşku” dönemi şairi ve yazarı Jakob Michael Reinhold Lenz, çılgınca saplantılardan kurtulmak üzere perperişan bir halde Vosges Dağları’na sığınır ve üç haftalığına papaz Oberlin’in misafiri olur. İşte, muhtemelen şizofreniden mustarip Lenz’i misafir ettiği süre boyunca şairin ruh halini ayrıntılarıyla kayda alan Oberlin’in günlüğü, bize Büchner’in Lenz’ini armağan eden kaynakların başında gelir.
Tam da temsil ettiği akımla müsemma, fırtınalı ve coşkulu ömründe akıl sağlığını tamamen yitiren J. M. R. Lenz, 4 Haziran 1792 tarihinde Moskova’da bir sokakta ölü bulunur;
gömüldüğü yer bilinmemektedir.
Modern edebiyatın leitmotivi olan kaygı, dünyaya fırlatılmış olma hissi, gerçekliğin parçalanması gibi temel ontolojik meseleler karşısında derin bir anlamsızlığa ve ıstıraba gömülen protagonistlerin öncülü sayılabilen bu eser Lenz’i ölümsüzleştirir.
Goethe ile yolları kesişmiş yazar onun “Yaşamımdan. Şiir ve Hakikat” adlı eserinden ilham almış. Goethe’nin Lenz hakkında yazdıklarını da okuyabileceğiniz bu yükte hafif pahada ağır ezber bozanı umarım teğet geçmezsiniz.