Modernist düşünce biçimi ise esinlendiği Batı Medeniyeti gibi yataydan bakar hadiseye[iv]. Bu bakış açısı, mutlak “HAK”kın, “GÜZEL”in, “DOĞRU”nun tespit edilebileceğini ve tespit edilen düzeyde herkesçe kabul edilip, uygulanabileceğini kabul eder.
Aynı olayı farklı değerlendirenleri dinlediğinde, sadece bir tanesinin doğru söylediğini ya da hepsinin yanlış söylediğini (gerçeğe ulaşamadığını) düşünür.
Kendilerinin açıkça gördüğü “gerçeği” (Hakkı) kendilerinin gördüğü gibi görmeyenleri “cehalet ya da kötü niyetle” suçlar.
Cehalet eğitimle (baskı ve şiddet ile eğmekle, zorla yön vermekle) aşılabilir. Kötü niyet ise dışlanmalı (tekfir) veya cezalandırılmalıdır.
Bu anlamda Modernist düşünce kendi düşünce biçimini mutlaklaştırıp Allah’ının fikri ile aynileştirir. Anlam katmanları kalkar, herkes tek boyuta zorlanır. Artık insan Hak’kın katındadır. HAK makamından konuşmakta, HAK adına seslenmektedir. (Batı Medeniyeti)
Bulunduğu yeri “HAK” makamı gören anlayış diğerlerini HAK’ka dolayısı ile kendine uydurmayı “görev” addeder. Allah’ın sesi ile kendi sesi birleştiği için onun fikrine karşı gelen Allah’a karşı gelmiş, onu red eden Allah’ı red etmiş olur.
Basitçe formüle edildiğinde “Benim ilmim buna yetti. Doğrusunu Allah bilir.” in yerine “Allah/Kur’an böyle diyor.” Mantığı ikame edilir.
Gelenekselcilerin cahiliye dediği düşünce biçimi tam da budur.
Ahmet H.Çakıcı