Öncelikle Fahrenheit 451, Ray Bradbury'in yazdığı etkileyici önsözü ile beni içine çekti. Önsözde beni en çok etkileyen 2 alıntı eklemek istiyorum:
*"Demek yürüyorsunuz?" dedi polis memuru, "Sadece yürüyor musunuz?"
Başımla onaylayarak açık gerçeği hazmetmesini bekledim.
"Pekala," dedi polis memuru, "Bir daha yapmayın!"
*"Ben Fahrenheit 451'i yazmadım, o beni yazdı."
Ray Bradbury, distopik kurgusu etkileyiciydi. Bilim kurgu ve dramı da unutmamak gerekir. Sosyoloji, felsefe, şiir halkı melankolik hale getirdiği düşüncesiyle itfaiyecilerin yeni görevi kitapları yakmak olur.
Kitapların hayatımız ve toplumumuzun sağlığı için bu kadar önemli olmasının nedeni bize cevap vermeleri değil, soru sormamızı sağlamalarıdır. Devletin baskısı ve kitapları yakmalarının nedeni budur. Çünkü kitaplar düşündürücüdür. Halk düşünmemeli, soru sormamalı.
Endüstriyellik öyle bir hal alıyor ki insan ilişkileri diye bir şey kalmıyor. Eskiden halk, evlerinin verandasında ya da bahçesinde vakit geçirirdi. Ama artık yok. Çünkü iletişim halinde olurlarsa birbirlerini düşünceleriyle etkileyebilirler. Devletin sunduğu ise sanal mutluluk. (Aslında bizde sanal dünyanın esiri olmuş durumdayız.)
Kitap her kelimesinde, her cümlesinde düşündürüyor ve acı geçeklerle yüzleştiriyor. Neil Gaiman'ın kitap hakkında söylediği söz ile sonlandırmak istiyorum: “Öyle bir eser ki, hakkında ne söylesem eksik kalır.”
Mutlaka okumalısınız.
Ve ben karadan geldim ama denizi üstlendim
Denizi yüklendim adeta denizle evlendim
Denizle yaşadım denizle öldüm
Öldükten sonra denizin gözlerini gördüm
Denizden denize yükseldim
Birliğin şarkısını işittim dinledim derinliklerinde
Sedeflerinden yapılmış İstanbul camilerinin taşları
Beyaz güvercin kanadı köpüklerinde kubbelerini gördüm
İlişkiler ne kadar karmaşık,insanlar ne kadar farklı,olaylar ne kadar renkli,ne kadar hızlı,ne kadar değişken olursa olsun,bir noktada,gerçeği;yani yaşamın hepimizi aynı konumda oynamaya koşullandırdığını,dolap beygirlerinden farklı olmadığımızı anlarız.Herkes anlar demiyorum,şu dünyada o kadar çok mutlu salak var ki,belki onlar anlamaz.Ne yazık ki senin benim gibilerin bunu anlaması kaçınılmazdır.Anlayınca da ya boş veririz-ki bence en iyi çözüm budur- ya da dert ediniriz.