Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Burnunun ucundan ötesini göremeyen gerçekçilik, en çılgın hayallerden daha korkunç olur. Bu dünyada zaten ne var? Yalnız hayalden başka ne var? İstediğim para değil, daha doğrusu, ne para ne de güç istiyorum. Yalnızca güçlü olmakla elde edinilen, başka hiçbir yolla sahip olunamayan şey gereklidir bana: Bu, yalnızlık ile gücün sakin, heyecansız bilincidir! İşte size insanlığın uğruna birbirini yediği özgürlüğün tanımı! Özgürlük! sonunda yazabildim bu sözcüğü... Evet, gücün tek kalmış bilinci çekicidir, hoştur. Güçlüyüm, sakinim de. Gök gürültüsü Jupiter'in elindedir, o da sakindir. Gümbürdediğini duyar mısınız sık sık! Kafası çalışmayan biri uyuduğunu sanır. Oysa Jupiter'in yerine bir edebiyatçıyı, ya da salak bir köylü kadını koysanız ne gümbürtüler olur, ne gümbürtüler!" -Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Reklam
Türkiye de Edebiyat Eleştirisi
Türkiye'de çağdaş anlamda edebiyat eleştirisi Tanzimat'tan sonra başladı. Batılılaşmanın ilkin daha çok edebiyat alanında ortaya çıkması ve Batılı türlerin Türkiye'de üretilmesinin temelde siyasal bir tavır alışı belirtmesi, edebiyat eleştirisinin de genel bir dünya görüşünün bir parçası olarak ele alınmasına yol açtı. İlk eleştirmenlerden Beşir
Edebiyat ve Sinema
Ulrich Gregor cevaplıyor... Günümüz edebiyatı, zaman zaman sinemasal kesimlerden çok yararlanan bir sanat dalı. Sinemadan da yazınsal nitelikler bekleniyor. İki sanat dalını nasıl karşılaştırırsınız? Geleceğin edebiyatı sinema mıdır? Ya da sinema, edebiyat düzeyine erişebilir mi? Her sanat dalının kendi kaynakları vardır. Tabii birbirinden yararlanabilirler. Önemli sinema yapıtlarının özgün öyküleri olur. Sinemada önemli olan senaryonun film için yazılmasıdır da. Gerçi Straub gibi edebiyatı deneme biçiminde filme çekmiş yönetmenler de vardır, ama bu ve edebiyat uyarlamaları, filmsel gelişmenin yan dalları, öğeleridir. Film, yeni bir sanatsal biçimdir. Hiç kuşkusuz, edebiyat gibi kendi kaynaklarından doğan bir sanat dalı. Sovyetler Birliği'nin devrim sonrası dönemini, sinema sanatı, edebiyattan daha güçlü yansıtmıştır kanımca. Ayzenştayn, Pudovkin'in yapıtları... İkinci Dünya Savaşı sonrası Kalyasını De Sica, Rossellini ve Visconti, yeni gerçekçilik akımıyla gene edebiyattan daha etkin biçimde yansıtmıştır. Film, bir endüstri dalıdır. Pazar, yapım, işletme gibi koşullara bağlıdır. Bu nedenle, bir yazarın kâğıt ve kalemle köşesine çekilip derinlemesine ve dilediğince yazması gibi bireysel bir çalışma filmde olmadığından, yönetmen, yazarın sahip olduğu özgürlüğe sahip değildir. Film, toplu çalışma gerektiren bir aygıttır. Ama sanat dalı olarak özgünlüğü kanıtlanmış bir biçimdir. Sinema, kendi gelişmesini gene kendi yollarıyla aramalı, kendi içinden çıkarmalıdır, edebiyat ve diğer sanat dallarından değil.
Romankahramanları.com
Temmuz 2017 Vitrini Başlarken Yalnızsın Bitirdiğinde Daha da Yalnız Başlarken Yalnızsın Bitirdiğinde Daha da Yalnız, Hasan Ali Toptaş, Everest Yayınları Daha önce yayımlanmış olan Hasan Ali Toptaş’ın söyleşileri yeni ve genişletilmiş baskısıyla tekrar okuyucusuyla buluşuyor. Toptaş’ın sözlü kültürden başlayıp modern edebiyata kadar
Veysel Atayman Ağustos 2004, İstanbul
Tolstoy’un bizzat katıldığı Kırım Savaşı, Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa ve Sardinya-Piemonte ittifakının, dönemin Çarlık Rusyası’na karşı yürüttüğü bir savaştı. Büyük devletlerin çıkar çatışmalarının sonucu olan Kırım Savaşı’nın görünürdeki nedeni ya da bahanesi, Rusya’nın, Osmanlı tebaası arasında yer alan Ortodoks cemaatini kendi
Reklam
Emile Zola
Émile François Zola (2 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902), Fransa‘da natüralizm akımının öncüsü olan ünlü bir yazardır. Zola'nın edebiyat dışındaki şöhreti ise, Dreyfus Davasında takındığı aydın tavrından kaynaklanmaktadır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden yüzbaşı Dreyfus’u hükümetin bütün baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, baskılardan dolayı Fransa'yı terkedip bir süre Londra'da yaşamak zorunda kaldı. Çabaları sonucunda Dreyfus Davası'nın yeniden görülüp adaletin yerini bulması sonucu yurduna döndü. Émile Zola, 1902 sonbaharında, kaldığı otelin yatak odasında duman zehirlenmesinden öldü. “Nana”, “Germinal” ve “Meyhane” en tanınmış romanlarıdır. Tüm romanlarında,doğal ve gerçekçi bir tarzla, hayatın zorluklarından bahsedilir. Örneğin Nana adlı romanda yokluktan dolayı batağa sürüklenen bir genç kızın dramı, büyük bir gerçekçilik ve dramla anlatılır. Kaynak: Wikipedia
Orhan Kemal
"gerçekçilik, içinde yaşadığın topluma yer yer ayna tutmaktan ibaret değil ki. asıl gerçeklik, asıl yurtseverlik, içinde yaşadığın toplumun bozuk düzenini görmek, bozukluğun nereden geldiğine akıl erdirmek, sonra da bu bozuklukları ortadan kaldırmağa çalışmak. Yurtseverlik, yurdunun insanlarını sevmek, yani, insan gibi yaşamalarını sağlamaya çalışmak. buna engel olanlarla savaşmak ..." “...memleketimin insanları içindeki en kötülerin bile suçsuzluğuna inanmaktan kendimi alamıyorum. bu, yalnız kendi memleketimin insanları için değil, bütün bozuk düzenli memleketlerin insanları için böyle “...
Émile François Zola (2 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902), Fransa'da natüralizm akımının öncüsü olan ünlü bir yazardır. Zola'nın edebiyat dışındaki şöhreti ise, Dreyfus Davasında takındığı aydın tavrından kaynaklanmaktadır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden yüzbaşı Dreyfus’u hükümetin bütün baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, baskılardan dolayı Fransa'yı terkedip bir süre Londra'da yaşamak zorunda kaldı. Çabaları sonucunda Dreyfus Davası'nın yeniden görülüp adaletin yerini bulması sonucu yurduna döndü. Émile Zola, 1902 sonbaharında, kaldığı otelin yatak odasında duman zehirlenmesinden öldü. “Nana”, “Germinal” ve “Meyhane” en tanınmış romanlarıdır. Tüm romanlarında,doğal ve gerçekçi bir tarzla, hayatın zorluklarından bahsedilir. Örneğin Nana adlı romanda yokluktan dolayı batağa sürüklenen bir genç kızın dramı, büyük bir gerçekçilik ve dramla anlatılır.
"Bu benim vasiyetimdir. Canım annecim! Senden benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum. Ve sen ablacığım! Arkadaşlarıma de ki : 'O açlıktan öldü...' Ve sen abiciğim! Üzülme, ama, ikimiz birlikte, ' Biz açız!' dediğimizi hatırla. Ey Ölüm meleği! Acele et ve ruhumu al ki artık cennette yemek yiyeyim. Ben çok açım. Ve ey ailem! Benim için korkmayın. Ben sizin yerinize de cennette yiyebildiğim kadar çok yiyeceğim." Suriyeli mülteci bir kız cocuğun vasiyeti. Kitap, kültür, edebiyat paylaşmak varken neden bu diyenler olacaktır. Bu yazı, benim nezdimde toplumcu gerçekçilik akımının en önemli eseri olarak kalacaktır.
Geri129
450 öğeden 436 ile 450 arasındakiler gösteriliyor.