Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor... Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım
Gövdesinin çapıyla karşılaştırıldığında acınası incelikteki çok sayıda bacak, gözlerinin önünde çaresizlik içersinde, parıltılar saçarak sallanıp durmaktaydı.
‘Ne olmuş bana böyle?’ diye düşündü. Gördüğü düş değildi. Biraz küçük, ama normal, yani içinde insanlar yaşasın diye yapılmış olan odası, ezbere bildiği dört duvarın arasında eskiden
Sonra bir hukukçu dedi ki, Fakat ya Yasalarımız, üstat? O da yanıtladı: Yasa koymaktan haz alıyorsunuz. Ama onları çiğnemekten aldığınız haz daha fazla. Okyanus kıyısında oynayan, durmaksızın kumdan kuleler yapıp, sonra da kahkahalar atarak onları yıkan çocuklar gibi.
Fakat sizler kumdan kulelerinizi yaparken
okyanus kıyıya daha fazla kum
Buraya yolu düşen bütün yabancıların iki dudaklarının arasından çıkmaya can atan bir soru var. Yüksek sesle sormaya çekindiğiniz bir soru... Ama kimse kendine sormadan edemez: Gırtlaklarından aşağı boca edilen bu saçmalığa gerçekten inanıyorlar mı?
Denizdeki hazırlıklar iyi bir seyirde sürmekteydi. Eşref paradan sorumlu adamlarını ve deniz müfrezesini Adana’nın kuzeybatısındaki, Anadolu ve Suriye arasında hizmet gören demiryolu hattının karşı tarafında kalan Pozantı’ya uzun ve yavaş bir tren yolculuğuna gönderdi. Fakat Yemen yolundaki son uzantı olan Kızıldeniz’in ahvaline
ilişkin soru
İki ay kadar önceydi. Enver Paşa, elinde 4. Ordu merkezinin
15 Ocak’ta “Bir Seba”ya ulaştığını bildiren bir telgraf
tutuyordu. Düşünceli bir şekilde kâğıdı katlamış, kalın kaşları, geniş
göz kapakları üzerinde güçlü bir yay çiziyordu. Kaşlarını
birbirine çarpacakmış gibi daraltıp, birbirine yaklaştırarak
başını salladı. Birlikler, çölü