Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Schiller in dediği gibi, hepimiz Arkadia'da doğduk: Yani, dünyaya mutluluk ve haz arzularıyla dolu olarak geliriz ve bunları gerçekleştirme yolunda ahmakça bir umut besleriz. Hâlbuki çok geçmeden kader gelir, bizi birdenbire yakalar ve bize hiçbir şeyin aslında bizim olmadığını, sadece tüm malımız ve mülkümüz, eşimiz ve çocuğumuz üzerinde değil, kolumuz ve bacağımız, gözümüz ve kulağımız ve hatta yüzümüzün ortasındaki burnumuz üzerinde bile tartışılmaz bir hakka sahip olduğu için her şeyin kendisine ait olduğunu öğretir. Bununla birlikte, bir süre sonra tecrübe gelir ve mutluluğun ve hazzın, sadece uzaktan görünen, yanına yaklaşıldığında kaybolup giden bir serap olduğu, buna karşın dertlerin acıların gerçeklikleri olduğu, kendilerini doğrudan temsil etikleri ve ne yanılmaya ne de beklentiye ihtiyaç duymadıkları düşüncesini getirir: Bu ders faydalı olursa, mutluluğun we hazzın peşinden koşmayı bırakırız ve daha çok, acının ve dertlerin giriş yolunu mümkün olduğunca engellemeyi düşünürüz. Daha sonra, dünyanın sunabileceği en iyi şeyin, acısız, sakin, katlanılır bir hayat olduğunu öğreniriz ve bu hayatı, daha güvenli bir şekilde gerçekleştirebilmek için isteklerimizi bunlarla sınırlarız. Çünkü çok mutsuz olmamak için güvenilir yol, çok mutlu olmayı istememektir.
Reklam
giriş
Çünkü karton kapaklı İyi Hissetmek kitabı iki Prozac hapından daha az maliyetli ve herhangi bir yan etkisi yok!
Yıllarca yanlış anladığım o ayetin aslı;
Ehl-i Sünnet kelâmcılarına göre, "Allah dilediğini sapkınlığa yöneltir, dilediğini doğru yola iletir." (Fâtır 35/8) meâlindeki âyetten kasıt, "Allah dilediği kimse için hidayeti, dilediği kimse için sapkınlığı yaratır" ve "Allah dileyeni hidayete erdirir, dileyeni sapkınlığa yöneltir" demektir.
Hayata sığmak kolay değil, elin kolun sığsa tuttukların sığmıyor, ayakların girse hayallerin girmiyor, belin dönse gözün arkada bıraktıklarında kalıyor, hep bir darlık, dar­lık, sıkışma, sonra da bakılıyor ki, insan gire gire daha gi­riş kapısında durmuş, orayı da tıkamış, ötesi bomboş, yi­ğitsen ilerle.
Sayfa 189 - iletişim yayınları, ikinci baskı, 2013
Allah'ın verdiği nimetlerden olduğu kadar imtihanlardan da razı olmak gerekir.Sen Allah'tan razıysan Allah da senden razıdır.Onun için sufiler "Allah'ı sev ki O'nun sevgi alanına gir"derler.O'nu arayanlar bulurlar.O'nu herkes bulur denilmiyor.Bulmanın şartı talip olmaktır,aramaktır.Aramazsan nasıl bulacaksın. Hadis-i kudsîde buyrulur.“kim bana talip olursa beni sonunda bulur.(Men talebenî vecedenî) Kim bana giden yolu bulursa beni tanımaya başlar.(ve men vecedenî arafenî).Beni tanımaya başlayan beni sevmeye başlar(ve men arafenî ehabbenî).”Basamak basamak ilerletiyor.Önce talip olacaksın, isteyeceksin.Sonra o yolu bulacaksın,o yolu bulduktan sonra sevmeye başlarsın.Sevme noktası:“Kim beni bilirse,beni sever(Men arafenî ehabbenî).Kim beni severse bana âşık olur(ve men ehabbenî aşakanî).” Buraya kadar devreye girmiyor,senden adım atmanı bekliyor,senden gelmeni bekliyor,belirli merhaleleri kat etmeni bekliyor.Sen onu geçtikten sonra da O,devreye girerek diyor ki:“Kim bana âşık olursa ben de ona âşık olurum(ve men aşakanî aşaktuhû).”Devreye giriyor.İşte aşk hikayesi burada başlıyor! Ama sonu,tehlikeli bir aşk hikâyesi bu:“Ben kime âşık olursam onu öldürürüm(ve men aşaktuhü kateltuhû).“Tabii bu ölüm fizikî bir ölüm değil. Onu kendinde öldürme,kendinde fânî etme,âşığın maşukta erimesi olarak tarif ediyoruz bu merhaleyi.Âşığın maşukta erimesi...“Ve ben kimi öldürürsem onun diyetini öderim (Men kateltuhû ve fe aleyye diyetuhû).kim diyetini ödemek benim üzerime vacip olursa onun diyeti,bizzat benim (Ve men aleyye diyetuhû fe ene diyetuhû)”diyor, karşılığında kendisini veriyor.
Reklam
چكيل،بو كولكه‌لى يولده كزينمه! بهار باقيشلرك يينه پك سرخوش... ياكيلوب كوكلمه مسافر اينمه، قاپيسى كليدلى، محرابى بوم‌بوش معبددر اوراسى ميخانه دكيل! آلتينلى باشكده پاپاتيه نيچين؟ صارى صاچلر که پنبه كل طاقين! كيت بهار، كوكلمده عبادت ايچين ديز چوکه‌ن قيزلرى قورقوتما صاقين! قلبمه كيرمه، او، كاشانه دكيل!
Sayfa 4 - خالده نصرتKitabı okudu
Felsefe esas itibarıyla işte bu bilgiler üzerinde düşünme, onların temelini ve değerini yoklama, soruşturma faaliyetidir.
Öğrenilebilecek felsefe yoktur; ancak felsefe yapmak öğrenilebilir. (Kant)
Jung, Ashâb-ı Kehf kıssasında Kehf sûresinin 17 âyetini merkez olarak almıştır: " Güneşi görürsün, doğduğu zaman mağaralarından sağa doğru eğriliyor, battığı zaman sola doğru onları makaslayıp geçiyor ve onlar, mağaranın geniş bir açıklığı içindedirler. Bu durum, Allah'ın âyetlerindendir.* " Ashâb-ı Kehf'in mağarada bulundukları ortam şu şekilde tasvir edilmiştir: Güneş doğduğu zaman, mağaradan sağ tarafına meyleder; battığı zaman da uyuyanları makaslar Üzerlerine güneş ışığı değmez, değse bile, sol taraflarına yakın bir yerden geçer. Bir başka deyişle, güneş doğarken de batarken de üzerlerine düşmez, onlara bir zarar ve rahatsızlık vermeden eğik bir şekilde, değmeden geçip gider. Güneşin sıcaklığı onları rahatsız etmez. Mağaranın her tarafı kapalı olup, giriş kısmı biraz batıya meyilli olmakla birlikte kuzey yönünü dönüktür. Mağaranın ağzı kuzeye baktığı için güneş ışığı içeri girememektedir. Güneşin Ashab-ı Kehf'i rahatsız etmemesi, ebedî gölge sembolüyle ilişkilendirilmiştir. Dürüst ve erdemli olanların cennette ulaşacakları mutluluk ve esenlik halini belirtmek için Kur'an'da sıkça yapılan atfın bir uzantısı olarak yorumlanmıştır.
Sayfa 15 - Kehf Sûresi 17/18 - Jung, Kur'an meali olarak L. Ullmann'ın 1857 tarihli çevirisini kullanmıştır.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.