Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Ümmühan
Ümmühan
@gnhn
İstanbul
270 okur puanı
Kasım 2018 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
İlk sayfalarda klasik kişisel gelişim kitabı gibi geldi ve ön yargı geliştirdim, kitap okudukça açılır ya bazen tam tersin döner etki bu kitap tam olarak bana yüreğinin ortasından açıldı sanki. Kişisel gelişimi iman inanç ve islam üzerinden değerlendiren, yazarın kendi bizzat yaptığı yaşadığı handikapları samimiyetle kaleme döktüğü ve size iyi gelen bir kitap. Diğer kitaplarına da mutlaka bakıcam.
Yağmuru okuyun gönlünüze rahmet değsin.
Şair olmanın hakiki manada ölçüsü Resulullah için yazdığı bir naatı şerif var mı yok mu ona göre değerlendirirmiş eskiler. Çünkü herşeyde ölçü ve merkez Allah ve Resulü imiş. Resulullah’a yazılan en güzel naat ne deseler şüphesiz “Yağmur” derim. Insanin kalbini sarmaması mümkün değil. Genç bu şiir kitabına adını verdiği yağmur şiiri başlangıç yapmış ve sonuna da bu şiirin şerhini eklemiş. Tabi tek bu değil arada o kadar enfes duygu dolu güzel şiirler var ki! Eskiden yaptığım ama yıllardır ara verdiğim şiir okuma eylemine tekrar başlamış bulunuyorum! Darası alınmış sözler ne sözü ne muhatabı yormadan insanın gönlüne rehberlik ediyor.
Yağmuru okuyun gönlünüze rahmet değsin.
Hikaye milattan sonra 4. Yüzyıldan.
Romanın yüzyıllara yetecek utancı, aykırılığı, zulümü, vicdansızlığı, onca filozoflarına rağmen akılsızlığına tanık olmak; şu hani meşhur Roma, dünya da en fazla turisti kendine çeken şehir olan Roma ile tanış olmak isterseniz buyurun!
Dedikten sonra İsa As gidişinden sonra Roma da yaşayıp ona bağlı olan insanların çok tanrılı putperest sistemde kabul görmediği tek tek fişlenerek, akla hayale gelmeyecek şekilde ölüm cezalarına çarptırıldığı, insanların diri diri yakıldığı ve halkın bunu çok sıradan bir şeymiş hatta haz aldıkları bir Sevinç ile izlediği azgınlık ve vicdansızlık kuyularına girip çıkıyorsunuz kitapta.
Kitabın ana karakterlerini bizim Ashabı Kehf olarak bildiğimiz yedi uyurlar oluşturuyor. Bu hikayeyi Romanın iç yüzü ile öyle perçinlemiş öyle güzel dokunuşlarda bulunmuş ki yazar şapka çıkarmamak ne mümkün. Müthiş bir bilgi akışı olacak dimağınıza.
Zalimin zulmünden kaçan bu yedi uyurun uyandıktan sonra ki düzenin içine tekrar koyan yazar bu sefer kilise aristokrasi, çarptırılmış inanışlar, ve kiliseyi ayakta tutmak için, “durulmuş suya taş atılmasın” da insanlar bir şeye inansınlar ama gerisinin esasının önemi yok anlayışı ile karşılaşıyorlar.
Çok tanrılı Roma da karşı geldikleri her şey için, bugün baba oğul kutsal ruh teslis inancını da kabul etmeyen bu mazlum, ama hakkı konuşmaktan geri durmayan müminlerin hikayesi yine aynı mağarada sonsuzluğa kapanan gözleri ile son buluyor.
Kitabın içeriği mübalağa etmiyorum çok zengin. Mimari, felsefe, yazı, hukuk herşey var!
Ben yedi uyurların hikayesini bildiğim halde okudum iyikide okumuşum...
Okur Takip Önerileri
Elimde uzunca bir süre kaldı hem bitmesini istemedim Joad ailesi ile kaç mil yol gittim, kaç umuda sarıldım. Kaç kere aç kaldım, ve kaç kez içlerindeki inanç ve umuda sıkı sıkı sarıldım. Beni en çok etkileyen “Ana” karakteriydi. Onun güçlü toparlayıcı ve dik duruşu Zihni’mde yerini uzun zaman koruyacak gibi.
Kitap 1929 dünya krizi ve buhran yıllarını konu alıyor. Makinalaşmanın artması ile insan gücünü saf dışı bırakan ve dünya üzerinde köklü bir değişimin yaşandığı dönemi analiz ederken o günü bugün ile kıyas etmeden edemiyorsunuz. 100 yılın ardından dünya yine çok acayip bir değişime gebe günlerini yaşıyor belki de. O gün makinalar bugün robotlar.
Göbeği yağ tulumu gibi olup bugün açız diye ağlayan insanları unu yağa lapa yapıp çocuklarını açlıktan korumaya çalışan ana ve joad ailesini düşününce tokluğa alışmış tokluktan hasta olan bugünün insanının şükür kıtlığına tutulduğuna atıf yapmadan da edemicem.
Masal gibiydi.
Orta Asya bozkırlarında koştum durdum.
Ata yurduna konukluk ettim.
Ah Gülsarı Elveda.
Bu romanla ne çok şeyi kaybettiğimize acı bir tanıklık ettim.
2. Mahmut dönemi Sürre Alayının Vehhabi baskınlarına maruz kaldığı bir hac yolculuğunu Vehhabilik hareketinin yaptığı çapul ve yağmaları konu almış. Kitapla birlikte sizde muhteşem bir kervana katılmış hissediyorsunuz. Yine dolu dolu bir İskender Pala kitabı. Okudukça öğrenmeye devam.
Onların yaşadığı ve adına dedikleri aşk ise şimdikiler çamur olmalı. Berbadın adı aşk olmamalı.
İskender Pala okurken bu dünyadan geçmiş eski zamanlara bir kuş olup uçuveriyor insan, gözünü bugüne çevirdiğinde bu dünyadan ya da bu zamandan olası gelmiyor. Onun aşkı işleyişi biçimi anlatımı çok aşıkane, çok derin, çok berrak, çok duru. İnsan böyle aşıklardan var mıdır? sorusunu mutlaka var olsun temennisi ile cevaplıyor.
Burjuva bir hayat süren evli ve iki çocuklu bir kadın olan İrene kocasını aldatır aslında bunu yapmak istemek dışında sürdürülmesi gereken bir şeyin gerekliliği gibi devam eder hayatı sonuçta bir kere bulaşmıştır. Fakat bir gün bu günah üzerinden evine dönerken kendisine kocasını aldattığını bildiğini ve söylememesi karşılığında sürekli para talep bir kadının şantajına maruz kalır. Bir anda işkenceye dönen hayatı aslında o tekdüzelikte sahip olduğu ve farkında olmadığı her şeyin derin çekiciliği ve huzurunun da farkına vardıran bir süreç olur. Korkunun utancın dehlizlerinde tüm yaşamı duyuları duyguları felç olan İrene nin ruh halini, bir insanın yapmaması fakat yapmış olduğu bir hata ya da günah karşısında hissettiği o acı çığlıkları çok güzel anlatmış. İnsanın aklından kalbine ordan ruhuna tekrar dimağına neler ve nasıl hissettiğini bu kadar iyi anlatabilir duyguları bu kadar iyi tanımlayabilir bir yazar. Çok çok beğendim.
Ah Lennie! Sen ‘Yeşil Yol’un John Coffey karakterini çağrıştırdın zihnime.
Kirlenen dünya da çocuk kalmak da suçtur belki de.
Kitap çok uzun değil, ara vermek zorunda olduğum zamanlarda da, Lennie nin masumluğunu anlatan o diyalogları okumak için sabırsızlandım diyebilirim.
Lennie ile tanışmalısınız...
Kitap iktidarların toplumun zihinleri üzerinde oluşturduğu egemenliğin gelebileceği en uç en ütopik boyutları anlatıyor.
Geçmiş ile bugün arasında ki ayrımın değişimin farkındalığında olan bir ‘suçdüşün’ yani düşünce suçlusu olan Winston’un dilinden dinliyoruz 1984’ü.
Farkındalığın da bir şey farkettirmediği müthiş bir acizliğin, her yerden her anlamda kuşatılmış insanın kan donduran hikayesi müthiş etkiliyor.
Bu kadarı da olmaz, ilerisi için olamaz diye düşündüm en azından öyle temenni ettim, ama genel olarak insan algısını, düşüncesini yöneten bunun için çalışmalar yapan bilimin insanı getireceği noktalardan kaygı duymuyor da değilim.
1940 lı yıllarda yazımına başlanan kitabın yazarı Orwell’ın geniş ve ileri dünya görüşü beni çok etkiledi bunu da belirtmek isterim.
‘Savaşmayız biz düşmanı değiştiririz’ sözü şuan dünya üzerindeki mevcut hakimlerin en çok işlerine yarayan parametre sanırım!
İnsan dönüştürülen bir varlık.
İnsan özünü, fıtratını, kalbini, beynini, geçmişini kaybettiğinde insan kalabilir mi?
İnsan insan kalma yolunda ki savaşın tam ortasında hele de bu çağda!
Keyifli okumalar.
‘
Aile toplumun temel taşı. Çünkü insan ailede yetişiyor. Toplumun güçlü olması bireyden bireyin sağlıklı ve güçlü olmasına ilk öncelik olarak aile katkı sağlıyor. Ailenin önemi bunca büyükken aile olmak yuva kurmak, kurulan yuvayı koruyup muhafaza etmek, en başta yapılan temel yanlışlar, doğru bildiğimiz ve zihnimize toplum tarafından zerk edilmiş ezber zehirli kalıplar, çiftler arasında ki denklik, kayınvalide, iletişim aldatma, aşk, muhabbet kısacası evlilik adına aklınıza gelecek bir çok konunun yer aldığı çok faydalı bir çalışma olmuş. Evlenmek isteyen, evlenmiş, ilişkisi olan, tanışma aşamasında olan herkesin kitaplığında olması gereken bir kitap. Bir Psikolog gözü ile görmek isteyenlere..
İstanbul!
İstanbul bir aşk gibi...
herkesin kalbinde bir İstanbul’u var.
İskender pala kendi İstanbulunu, kitaplarda okuduğu görmek istediği, değerleri kendine özgü kültürü i, varlığı olan İstanbul’u değerli bir hazine gibi sandığına almış.
Eski İstanbul fotoğraflarının da yer aldığı kitabı okurken o muhteşem karelerin içine zamanda yolculuğa çıkıyorsunuz ve bir istanbul severiyseniz o resmin bir parçası olmayı istiyorsunuz.
Okuması öyle lezzetli bir kitaptı ki bitmesin istedim.
İlk varoluşçu filozof olarak kabul edilen Kierkegaardın iç dünyası, dünyaya bakışı, duygulara ve duyulara olan yaklaşımı çok farklı ve ilginç. Yaşadığınız ama adı üzerine düşünmediğiniz bir çok şeyin tanımı ve varlığı üzerine kafa yormuş. Onu anlamak çok kolay bir iş değil...İşin felsefi boyutundan çok hikayenin acımazsızlığı dikkatimi celp ediyor. Bu yüzden Kierkegaardı duygusal mazoşist olarak okuduğum sayfaların sayısı az değil. Yazık değil mi Cordelia ya. Yazık ettin ona. Bu yüzden seni anlamak istediğimi sanmıyorum. Kitap kısaca kendi hayatı ve regine (Regine Kierkegaardın nişanlanıp sonra nişanı bozduğu kadın) ile olan birlikteliğinin isim değiştirmiş karakterleri ile can buluyor. Bir adamın bir kızı nasıl duygusal ve duyusal olarak nasıl baştan çıkardığını kullandığı taktikler izlediği yolları anlatıyor. Ve onda sonsuza kadar var olmak ve ona tam anlamıyla sahip olmak için onu terkediyor.
Baştan Çıkarıcının GünlüğüSoren Kierkegaard · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20192,001 okunma
Hayatın uzunluğu değil genişliği idi ya esas olan, tam da böyle bir hayat onunkisi.
Okunmalı....
Okudukça kendisine olan saygım ve hayranlığım arttı.
Her müslümanın kitaplığında bulunması gereken bir set. Çok kapsamlı ve detaylı bir çalışma olmuş. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Bu kıymetli eseri yazıp istifademize sunan yazarı M. Asım Köksal Hocaya rahmet olsun. Rabbim razı olsun.
Hz. Peygamberin hayatını çeşitli siyer çalışmalarından okumuşluğum vardı, fakat bu set daha bir doyurucu oldu. Kapsamlı bir siyer okuma planıma çok Araştırma yaparak başladım doğru kaynak ve doğru yazar önemli. Muazzam bir eser. Asrı Saadeti okurken zamanın dışına akıyorsunuz kimi zaman gözü yaşlı kimi zaman tatlı bir Sevinçle.
Resulallahın ömrüne çok mutlu bir yolculuktu. Herkese mutlaka tavsiye ederim.
Bir solukta okudum. O kadar akıcı...
Farklı hayatlarla kendinize terapi yapıyorsunuz öyle küçük dokunuşlar ve nüanslar var ki ışıklar yanıyor beyninizde bir yerlerde okurken aslında düğmeye basıyor kitap.
Kendini sevmeyi affetmeyi ve umut etmeyi öğretiyor.
Gülseren Budayıcıoğlunun videolarını izleyenler bilir o muhteşem diksiyonu akıcı konuşması dinlerken ki bitmesin isteği kitapta da aynı şekil ve etkide...
“Dört ayak iyi, iki ayak kötü.”
Siyaset, politika, devrimler, sistemler ile ilgilenen biriyseniz kesinlikle okumalısınız!
Çok güzeldi.
Eşitlik için yapılan bir devrimin, yönetim çıkarcı kişilerin eline geçtiğinde halkın halinin devrim öncesinden de beter bir hal aldığını çarpıcı bir şekilde okudum.
Öncesinin şimdiden daha kötü olduğunu taparcasına kanıksamış zihinlerin nasıl kör ve işe yaramaz hale geldiğini.
Kötü gerçek, iyi yazın...
Psikiyatrlar psikologlar iyi birer felsefecidir aynı zamanda. Dinlemek düşünmeye, düşünmek dinlemeye teşvik eder.
Yazar kitabı 5 ana başlığı alt başlıklara ayırarak hızın modern zamanda insandaki mutsuzluğun, toplum ve kişi benliğinin buralardaki sorunların sebep ve çözüm yollarına değinmiş.
Kendi hızınızı hayatın neresinde olduğunuzu sizin nerenin neyin hayatını yaşadığınızı görmek için bakmanız gereken kitaplardan diyebilirim.
Kitabın önsözü çok uzun olduğu için önce haylice beni baydı.
Bir tavsiye ile başladım belki de felsefe için ilk kitap iyanlış seçimdi.
Demedim....kahkaha benden yanası yazarın çok çok iyiydi.
Şimdi kitaba dönelim.
İbrahimin oğlunu kurban etmeye giderken ki teslimiyetini çok kesif hani derler ya tokat gibi iz bırakan cümleler ile anlatmış.
Çok etkileyici olduğunu söylemezsem haksızlık etmiş olurum.
Ama bir müslüman olarak ibrahimin İshak’ı kurban ediyor olması kitapta, gerçeklikten uzak olduğu için yani öznelerden birinin yanlış kişi olması bana kitabı çok sevdirmedi...
Diğer yandan soren hikayelerle kendi hikayesini bağdaştırmasını çok iyi bilen bir yazar.
Şövalye ve prenses hikayesinde olduğu gibi.
Kendini ruhunu nakış nakış işlemiş.
Orda ki acıyı öyle iyi duyuyorsunuz ki!
Ama aşkını terkedip tekrar ona sitem etmek onunla sonsuz bir sonda buluşmayı istemek anlaşılması zor bir ruh hali...
Soren anlaşılması zor acı dolu bir ruh, onu diğer kitaplarında anlamaya çalışmaya devam edeceğim.
En çok alıntı yapıp en çok altını çizdiğim kitaplardan birisi olduğunu belirtmek istiyorum.
Yani hem okuyup hem alıntı yaparak kitabı iki kez okumuş kadar oldum.
Tarih içinde ve şimdiki zaman ve hatta gelecek zamanda toplumların yönünü gidişatını değiştiren kitle hareketlerine, kesin inançlı ya da fanatik dediğimiz; kendi içinde kendini
4 büyük Halife, Hulafeyi Raşidün döneminin Son Halifesi olan Hz Ali efendimiz dönemi de dahil olmak üzere Ümeyye oğullarının hile güç ile hilafeti devşirip bir iktidar ve saltanat kuvveti olarak kendi tekellerine almak suretiyle müslüman Ehli beyt ve ehli sünnet kıyımı yaptıkça kandan ve günahtan kurulu düzenlerini korumak için nefes almadan aynı
Özellikle son zamanlarda tüm dünyanın konuştuğu 12 bin yıllık dünyanın ilk tapınağı olarak insanlığa servis edilen Göbektepe’ye insanların zihinlerine enjekte edilmeye çalışılanın aksine bilgece yaklaşımı ile atıfta bulunarak yine kalbimizi fethettiği bu eseri için çok teşekkür ediyorum İskender Pala’ya.
Allah ilk insanı yeryüzüne bir bela ile de göndermiş olsa kendi Halife’sini yeryüzünde hiçbir vakit başıboş bırakmamıştır.
Eser müfessirden Irak olabilir mi?
Yer Anada değişen dengeler, Avcı toplumlar, Şamanizm, Öğreten Haberci ardından kasabalaşma ve yerleşik düzen,Fırat’ın bu insanlara şahitliği ve Anadolu’muzun Çağlar öncesinde ve sonrasında zengin geçmişi ve izleri.
Ve insan...
Avcı isen imtihanın av veya Avcı olmak!
Yerleşiksen buğday...
İnsanlığın bir kısmı Kabil’in diğer yanı ise Habil’in askerleri.
Kötülük ve iyilik hep karşı karşıya yan yana!
Zıtlıklarını en kesif şekilde göstermek istercesine ...
Ve aşk...
Aşık isen kaybeden olmak ihtimalin yok.
Aşk insanı mutlak olarak kazançlı kılar.
Ölümsüzlüğü arayan Yunus’un ölmeden ölerek, ölümsüzleştiği, Bizim Yunus’un hayatının bir başka rivayeti...
Çok güzel bir kitap.
Üstadın yetkin kalemi ile anlamlı güzel bir piyes eser olmuş.
Her ikisini de rahmetle yad etmiş olalım. 🤲
Mahmut Esat Coşan hocayı Akra Fmden tanımıştım. Bu ülke için İslam için güzel hareketlerde bulunmuş ilim tahsil etmiş ve ömrünü bu uğurda harcamış bir büyüğümüz.
Bu kitabında da 21. Yy meselelerin kaynağına değinmiş, “sorunlarımıza nasıl çözümler bulabiliriz” sorusunu sormuş, cevaplar aramış, ülkemize, devletimize, dinimize nasıl hizmetler yapabilirizi düşünmüş ve bu konuda teşviklerde bulunmuş.
Çok çalışmamız, çok ilim öğrenmemiz gerektiği üzerinde telkinlerde bulunmuş.
Dünya devletleri, komşularımız ve bunların yönetimleri yöneticileri ve Müslümanlara uygulanan zülumleri ve devletlerin bunların neresinde olduğunun da bilgece analizini yapmış.
Allah ondan razı olsun...
Ülkesini ve meselelerini dert edenlere okumalarını tavsiye edeceğim çok kaliteli bir kitap..
Hiçbir kazanım bir gerçek aşk etmez...
Adam aşkı ile kaybediş ve yaşadığı kazanımı üzerine yapmış tüm felsefesini
Her ne kadar bu kazanımın farkında olsa da aşkını kaybettiğinin acısını her kitabında sanırım okuyacağım.
Tüm kitaplarının çıkışı burdan yani kaybından...
Hiçbir kazanım bir gerçek aşk etmez...
hiçbir aşkda kaybetmek ayrılık olmadan “hakikat” sırrına eremez.
İçim burkularak kitabı tamamladım.
Öyle ki;
Son cümlelerinde ölümsüz aşkını, tekrarın olmayacağını, ve “tekrar kendim oldum” diye başlayan paragraflarda ki acısını o kadar derinden hissettim ki.
Belki de korku ve titreme dahil bu kitabından da bu kadar etkilenmeme sebep yegane kendisini gördüğüm bir insan tanımış olmak..
Kalp aslında merkez...
İnsanın merkezi...
İnsanı insan yapan tüm madde mananın etrafında şekillendiği ya da kalpten ordan çıkış bularak şekil aldığı bir yumru ama bir dünya...
Bir yumru ama maddenin akıl erdiremediği bir giz...
Bazen içinde attığı kişinin bile kendisine akıl sır erdiremediği bir gerçek.
Öyle derunî...
En sığ insan da bile...
Görebilene...
İçinde hem maddeyi hem manayı barındıran tek organ...
İnsan kısaca insan...
İskender Palanın yetkin kaleminden.
Ben sevdim...
Türü roman, içeriği inanç, din olan yazınlar, gerçek yaşanmışlığı anlattığından dolayı kelimeleri ince eleyip sık dokuyarak, müthiş bir titizlikle seçip cümle içine yerleştirmek cesareti isteyen kitaplar bana göre. İçine kurgu koyamazsınız çünkü.
Nuriye Çeleğen bunu başarıyor.
İskender Pala kalemini mürekkebe batırsın da o mürekkepten kötü bişey çıksın imkansız...
Osmanlı’nın o zengin tarihi ve birikiminden yine nefes kesen bir kitap çıkmış.
Osmanlı ilmiye sınıfından hukuk sistemine Büyük Kartala ve Kartal yuvası Payitahta.
Molla Lütfi Ali kuşçu Sinan Paşa yükselme dönemi...
Fatih ilim Meclis’lerini itina ile toplantılar yapmaya teşvik edermiş ki farklı fikirlerin ilime bilime bir katkısı olması maksadı ile...
Fatih’in bizzat kendisinin de tertip ettiği bu toplantılardan ilime verdiği önemin altını çizmemize zaten gerek yok.
Çünkü zaten o tarihe her anlamda örnek olacak bir sultan olarak imzasını atmış...
Hikayede gemiyi delmeye çocuğu öldürmeye ve duvarı tamir etmeye and içmiş Akbabanın şeytanlıkları ise insana dudak uçuklatan cinsten...
Tarih sevenler bu kitabı sever..
Aslında hayatımızda bize sunulan ya da sunulmayan her şey gelişimimize bir ivme kazandırmak, eksik yanlarımızdan tamam olmak için ve tamam olan yanlarımızın fazlalığı ile eksikliğe düşüp tamam olmak için ikram edilmiş olgulardır.
Davut ve Golyat özellikle mevcut yaşamını başarılarını sorgulayan hayatını derin acılar kayıplar ve dezavantajlar ile yaşamak zorunda kalmış insanların yaşamları ve bunlarla nasıl baş ettiklerini samimi ve etkileyici bir biçimde aktarmış insanı hem düşündüren hem yüreklendiren bir kitap.
Gladwel değindiği gerçek yaşam hikayeleri ve geçtiği coğrafyaların siyasi, politik ve tarihi olayları da objektif bakış açıları ile yorumlamış.
Herşey bir kader ve kaza ile mevcut ki şu hayatta, kitabı alalı 2 yıl olmuş merakımdan bir kaç sayfa okumuş ve öylece kenara bırakmıştım. Kitaba ayıp etmişim diyemiyorum tam öyle bir ruh haliyle aldım ki iyileştim.
İyileşmenin yollarını buldum...
Bildiklerimle amel etme yolunu tuttum artık..
Ve kayıplarımın can yakıcı çığlıklarını susturmayı öğrendim.
Teslim olmaktan O’nu bulmaktan başka çaremiz yok, yok, yok...
Eğer aynı yerden defalarca sınanıyorsak hayatta Allah o emniyetsiz duvarımızı tamir etmek için bize iyilik ediyor da maalesef biz ağır uykulu gözlerimizden göremiyoruz...
İnsanların değişimleri büyük acı ve kederler üstüne kurulu..
Eğer bir yerlerde ciddi bir acı ve kayba maruz kalıyorsanız kalbiniz ruhunuz ciddi bir değişime hazırlanıyor demektir.
Bu keder için isyan etmeyi bırakıp hikmetleri aramaya hatta Allah’a mümkünse teşekkür etmeye başlasak herşey çok kolay olacak demek istemiyorum...
Çünkü herşey bir kaderle mevcut diyor O Yüce Mevla...
Aşamaları o belirler.
Verdiğine vermediğine hamd olsun...
Sinan Yağmurunda yüreğine sağlık...
