Artık ne mutlu ne de mutsuzum.
Her şey geçip gidiyor.
Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andıran sözde "insan" dünyasında tek gerçek şey bu.
Ben Tanrı'dan bile korkardım. Tanrı'nın sevgisine değil, gazabına inanırdım. İnanç. Bu yalnızca Tanrı'nın kırbacını yemek üzere mahkemeye çıkıyormuşum gibi bir histi. Cehennemin varlığına inansam da cennet benim için yoktu.
İçimdeyse, elbette, her zaman olduğum gibiydim ve insanların zorbalıkları ve kendine güvenlerine karşı hissettiğim şüphe, dehşet ve endişe azalmamıştı.
İnsan hayatı karşılıklı olarak kandırılıp hiçbir şeyin farkına varmadan birbirlerini incittiği ve bu tuhaflığın bariz bir şekilde ortada olduğu örneklerle dolu.
Bunca yalnızlığa katlanabilecek kadar güçlü değildi o. Bu onun ölüm fermanıydı. Mutluluk, servet, iktidar, gençlik ve aşk olmadan soluk alamayacağını biliyordu.