Gönderi

Peştamal Kuşanma Merasimleri
“ Genç kalfa, evvelâ bir ipek futa ve merâsime kaç usat oturacaksa her birine bir peştamal, bir havlu, bir kalıp sabun bohçalayarak hazırlığını tamamlar, kendi hısımı, akrabası, eşi dostu da çağrılıp davetliler câmide toplanınca, bu genç namzet, elleri rehberinin omuzlarında, ondan bir adım arkada olarak i,çeri girmek sûretiyle merâsim başlardı. İçeri girince de rehberin ilk sözü: “ Esselâmü aleyküm yâ ehl-i şerîat!” demek olur, kâhya da bu selâmı aynen iâde edip, bir Fâtiha dedikten sonra,rehber bu defa: “Esselamü aleyküm yâ ehl-i tarîkat!” der. Üçüncüde ise: “ Yâ ehl-i hakîkat!”, dördüncüde de: “ yâ ehl-i mârifet!” deyip dört kere selem alınıp verildikten sonra, rehber, omuzlarını tutarak bir adım arkadan gelen genci götürüp kâhyaya teslim eder. Genç burada, mesleğinin nâmûsuna leke sürmeyeceğine yemin eder, sıra ile el öpülür, duâ edilir ve mevlit okunup bittikten sonra, usat olan gence dükkân açılırdı. O zaman da yeni ustaya bir mahlas lazım gelirdi. Bu iş içinde loncada bir aşır okunarak isim duâsı yapılır ve ölünceye kadar içinde nâmus ve sadâkatle çalışacağı dükkânında yalnız bırakılan genç san’atkârı, kıdemlilerin hiç biri kıskanmaz, ticâretini baltalamazdı. Kâhya, en küçük yolsuzluğa dahi göz yummayıp bir günden üç güne kadar dükkân kapatmaya salâhiyetli ise de, ne esnaf bu cezâyı hak edecek bir yolsuzluğa kaçar, ne de yiğitbaşı veya kâhya bu hakkını sûi- istimal etmeyi düşünürdü. Zâten Türk sanâyîini asırlar boyunca yıkılmaktan koruyan da bu birbirine geçmiş yekpâre ahlâk zinciri, bu saffet, bu hûlus değil midir.
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.