Gönderi

Ailenin ve topluluğun çöküşü
Sanayi Devrimi'nden önce çoğu insanın günlük yaşamı, üç eski yapı içinde seyrederdi: Çekirdek aile, geniş aile ve yerel topluluk. Çoğu insan kendi ailesiyle (örneğin aile çiftliği veya atölyesi) veya komşularıyla çalışıyordu. Aile aynı zamanda sosyal devlet, sağlık sistemi, eğitim sistemi, inşaat sektörü, sendika, emekli maaşı, sigorta şirketi, radyo, televizyon, gazete, banka ve hatta polis demekti. ...Eski usul bir ortaçağ topluluğunda, komşum dara düşerse karşılığında bir ödeme beklemeden kulübesini yapıp koyunlarını korurdum, ben dara düşünce de komşum karşılığını verirdi. Yerel hükümdar da tek bir kuruş bile ödemeden hepimizi yeni şatosunun inşaatında çalıştırırdı; karşılığında da barbarların ve çetelerin saldırısına karşı koruyacağını bilirdik. Köy yaşamındaki pek çok alışveriş para ödemeden yapılırdı. Elbette bazı pazarlar vardı ama bunların rolü sınırlıydı. Nadir bulunan baharatlar, kumaşlar ve aletler satın alabilir, doktorların ve avukatların hizmetlerinden yararlanabilirdiniz ama toplamda kullanılan ürün ve hizmetlerin yüzde 10'undan daha azı pazarlardan satın alınırdı. İnsanların ihtiyaçlarının büyük bölümü aile ve topluluk tarafından karşılanırdı. ...Aile ve topluluk yaşamı ideal olmaktan çok uzaktı. Aileler ve topluluklar kendi üyelerini modern devletler ve piyasalardan bile fazla baskı altına alabiliyordu; ayrıca iç dinamikleri genellikle gerilim ve şiddetle doluydu, ama insanların da başka şansı yoktu. 1750'de ailesini ve topluluğunu kaybetmiş birinin ölüden farkı yok sayılırdı. Ne iş ve eğitim konusunda ne de sıkıntılı zamanlarında destek görürdü. Polis, sosyal güvenlik veya zorunlu eğitim yoktu. Bu durumdaki biri hayatta kalabilmek için başka bir aile veya topluluğa katılmaya mecburdu. Evden kaçan çocuklar en fazla başka bir aileye hizmetkar olabilir, en kötü ihtimalle de orduya katılır veya genelevde çalışmak zorunda kalırdı. ...Son iki yüz yılda tüm bunlar baştan aşağı değişti. Sanayi Devrimi piyasalara yeni ve muazzam olanaklar kazandırdı... ...Devletler ve piyasa öncelikle, dış müdahaleye pek sıcak bakmayan geleneksel aileler ve topluluklar tarafından yollarının kesildiğini fark etti. Aileler ve yaşlı topluluk önderleri, gençlerin milliyetçi eğitim sistemleri tarafından beyninin yıkanmasına, zorunlu askerlikle orduya alınmasına veya şehirlerde işçi olarak çalışan köksüz bireyler olmasına razı değildi. Zamanla, devletler ve piyasalar, giderek büyüyen güçlerini kullanarak geleneksel aile ve topluluk bağlarını zayıflattı. Çatışmaları önlemek ve anlaşmazlıkları çözmek için polisleri görevlendirip olayları mahkemelere taşıdı; geleneksel köklü pazarlar yerini sürekli değişen yeni piyasalara bıraktı, ancak bu yeterli değildi. Ailenin ve topluluğun etkinliğini gerçekten kırmak için beşinci bir kola ihtiyaç vardı. Devletler ve piyasalar insanlara reddedemeyecekleri bir teklifle geldi: "Birey olun! Ailenizden izin almadan kiminle istiyorsanız onunla evlenin. Büyüklerinize rağmen istediğiniz işi yapın. Ailenizle yemek yiyemeyecek de olsanız istediğiniz yerde yaşayın. Artık ailenize veya topluluğunuza bağımlı değilsiniz. Biz devlet ve piyasa olarak size bakacağız. Size gıda, barınma, eğitim, sağlık, sosyal haklar ve iş vereceğiz. İşsizlik maaşı, sigorta ve koruma sağlayacağız." ...Devlet ve piyasa bireyin anne ve babasıdır, birey onlar sayesinde hayatta kalabilir. Piyasa bize iş, sigorta ve emekli maaşı sağlar. Eğer bir meslek öğrenmek istiyorsak devletin okulları buna hazırdır, iş kurmak istiyorsak bankalar kredi verir, ev inşa etmek istersek bir inşaat şirketi evimizi yapar, banka bu kez de konut kredisi verir ve bazen bu ödemeler devlet tarafından sübvanse veya garanti edilir, şiddet baş gösterirse polis bizi korur, eğer hastalanırsak sağlık sigortası bizimle ilgilenir, aylar boyunca işsiz kalırsak sosyal güvenlik sistemi devreye girer. Eğer sürekli bakıma ihtiyacımız olursa bir hemşire bulabiliriz (genellikle dünyanın öbür ucundan gelerek, bize artık çocuklarımızdan bekleyemeyeceğimiz ilgiyi gösterir). Vergi daireleri bizi birey olarak görür ve komşumuzun vergisini ödememizi istemez, mahkemeler de bizi birey olarak görür ve akrabalarımızın işlediği suçlardan ötürü cezalandırılmayız. Sadece yetişkin erkekler değil, kadınlar ve çocuklar da birey olarak görülürler. Tarihin büyük bölümünde, kadınlar bir ailenin veya topluluğun malı olarak görüldüler. Modern devletlerdeyse kadınlar, ailelerinden ve topluluklarından bağımsız, ekonomik ve hukuki haklara sahip bireylerdir. Ancak bireyin özgürleşmesinin bir bedeli vardır. Pek çoğumuz güçlü aile ve topluluk bağlarını yitirdiğimize hayıflanır, devlet ve piyasa güçleri tarafından yabancılaştırıldığımız hissine kapılarak tedirgin oluruz. Devlet ve piyasa, yabancılaşmış bireylerden oluşan bir topluma, güçlü aileler ve topluluklara göre çok daha kolay müdahale edebilir. Apartmandaki komşularıyla kapıcıya ne kadar ödemeleri gerektiği konusunda bile anlaşamayanlar devletlere nasıl direnebilirler?
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.