Gönderi

Buhran yıllarından bir sahne
Hepsi birden, aç ve üstü başı kir içinde olan Vaiz'de bir şeyler olduğunu aynı anda hissettiler. Dudakları bükülmüş, gözleri parlamaya başlamıştı. Ahalinin arasında dolaşarak, ellerini insanların omuzları üzerine koyuyor ve çocuklar hakkında daha fazla bilgi edinebilmek için adeta dilenircesine yalvarıyordu. Buhran yıllarıydı. Her gün görülen manzaralardandı bunlar. Anadan babadan, sevgiden, yemekten yoksun çocuklar, evlerinden kaçarak ormanlara sığınıyorlardı. Kendilerine bakmaktan aciz insanların çocukları evlerinden kaçarak daha umutlu bir yerlere varmak için yollara dökülüyor, yol kenarlarında, samanlıklarda, ya da araba mezarlıklarındaki eski araba karoserlerinin içinde gecelerini geçirip, başı boş, yeniden yollara dökülüyorlardı. Ya yiyecek çalıyorlar, ya da iyi kalpli bir çiftçi karısının, belki de onların kirli yüzlerinde kendi hayatının veya aynı hale düşebilecek kendi çocuklarının hayalini gördüğü için, kendilerine verdiği yemeği bir aç hayvan oburluğu ile yiyorlardı. Bütün bu adamlar karılarının bu sevgi dolu anlayışını hissettikleri için yapılan bu iyiliği, sıkıntılı yıllar olmasına rağmen eleştirmemiş, hatta gönüllerinin derinliklerinde, yapılan bir iyiliğin o tarifsiz huzurunu duymuşlardı. Oysa Vaizın kuru ve nefret dolu yüzünde, kendi karılarının yüzlerinde gördüklerinden en ufak bir iz bile bulunmuyordu. İyi yetiştirilmiş, marifetli bir av köpeğinin gaddar huzursuzluğu ve acelesi vardı yüzünde. Insanlar bunu gördüler ve insanlar yanından uzaklaştılar rahibin.
Sayfa 220
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.