“Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır”
Bazı yazarların tüm kitapları okunmayı hak eder. Her kitapta ayrı bir şölen yaşatır size bu yazarlar. İnsanların kelime ihtiyaçlarını, edebiyat sevgisinde gelen okuma ihtiraslarını işte bu eserlerle karşılar. Sizi çok yormadan, kaliteli metin aramaya sevk etmeden, okuduğunuzda sizde gerçek okuma hissi uyandıran, hayal-kurgu arasında bazı kavramları size sorgulatan, geri geldiğinde üzen yeri geldiğinde çocuk gibi sevindiren, kahramanların dünyasında size yer veren yazarların varlığı en güzel en mukaddes en ulvi varlıktır. Onların varlığı size güç verir, sizi heyecanlandırır. Bir haberde ona dair bir iki cümle okumak için, hakkında yazılanlara bakmak için, en önemlisi de ondan gelecek bir müjdeli haber için belki günlerce aramalar yaparsınız, ondan ufak bir kıvılcım yakaladığınızda o kıvılcımla kocaman bir ateş dağına dönüşürsünüz. Peki, bu cümlelerden sonra var mı böyle yazarlar ve kim diye sorarsanız; benim ilk ismim Hasan Ali Toptaş olur. Hasan Ali Toptaş’ın yeni çıkardığı kitabın haberini bir yıl önce okumuştum ve o günden sonra gün saymaya başladım. Evet, inanın gün saymaya başladım. Sadece Hasan Ali Toptaş’la sınırlı değil tabi ki. Git gide kalitesizleşen, yozlaşan bir dünyada her şeyde olduğu gibi edebiyatta bu olumsuz durumdan etkilendi, etkileniyor. Tüm bunlara rağmen bizi heyecanlandıran yazarlar varsa eğer durup şükretmek lazım diye düşünüyorum. Ne de olsa okumak bir müpteladır, yazar da aracıdır.
Ekim ayı içerisinde Hasan Ali Toptaş’ın yeni kitabı “Kuşlar Yassına Gider” Everest yayın evi tarafında basıldı. Belki de bu ay içerinde aldığım en güzel haber oldu, hemen gidip alma şansım olmadı, şehir dışında olmam ve yoğun bir hafta geçirmem dolayısıyla almayı erteledim. Neyse ki bu hasret çok sürmedi ve alır almaz okudum. Başımı kaldırdığımda baya ilerlediğimi gördüm ve biraz korktum açıkçası. Çünkü daha önceki kitaplarından biraz farklıydı. Bambaşka bir dil. Bambaşka bir üslup. Yazarın daha önceki kitapları rahat okunan kitaplar olmadığını biliyoruz. Daha ağır bir dil, derin ayrıntılar, betimlemelerin uzunluğu ister istemez okuma temponuzu düşürüyordu. Ki bunu sorun yapan okur ve eleştirmenlerde yok değildi. Her şeye rağmen edebiyat adına mükemmel metinlerle karşı karşıyaydınız. Bu kitapta da Hasan Ali Toptaş’ı okuduğunuzu unutmuyorsunuz, daha sade bir dil daha kolay okunan bir okuma bu…
Edebiyatta her zaman konu olan baba-oğul ilişkisi bu kitabın ana omurgasıdır ama kitabın tamamı değildir. İlk başlarda bir çatışma hissi uyandırsa da ilerleyen sayfalarda bir çatışmadan çok derin bir sevgi karşılıyor okuru. Anlatıcı -oğul- bir yazardır ve babasının rahatsızlığıyla rahatsızlanan, dertleriyle dertlenen, sevinçleriyle sevinen iyi bir baba iyi bir evlattır ayrıca. Kendisi Ankara’da yaşasa da bir yanı hep baba ocağında, Denizli’nin bir kasabasındadır. Ne tamamıyla kopabilmiş ne de bağlanabilmiştir. Babasının hastalığıyla sürekli gidip geldiği bir yer olacaktır bu kasaba. Her gidiş bir sevinç, bir umut, bir özlem olsa da babasının hastanelerde geçen günleri bu güzelliklere gölge düşürmektedir.
Hasan Ali Toptaş tılsımı seven bir yazar, hikâyelerine kurgusuna okuru dâhil etmeyi göz ardı etmez. Zaman zaman okurunu yanıtlasa da bazı sonları okuruna havale eder. Çoğu zaman da okurunu merakta bırakır. Bu kitapta tılsımı aniden ortaya çıkan bir çocuk, bir attın varlığında sürdürürken, okurun en çokta korktuğu ve merak ettiği iki imge olarak kitap boyunca okura eşlik ediyor. Yazar anlatıcının babasının derdine derman ararken, Isparta, Denizli, Ankara arasında mekik dokurken atın aniden ortaya çıkması, uzun bir süre kendisine eşlik etmesi, ölümün habercisi olarak kendisine eşlik ettiğini anlatılır anlatılmasına ama kabullenemez. Bu yolculuklarda sadece gizemli at ve çocuk değildir anlatıcıya eşlik eden; anlatıcı türkülerle, rüyalarla yoldaşlık yapar. Bir aile olmanın güzelliğini en çok bu yollarda anlar. Bu yollarda hüzünlenir, bu yollarda kadir kıymet bilir, bu yollarda umut besler. Kasabada aile vardır, ilgi vardır, sadakat, sevgi, bağlanma vardır. En çokta baba olmanın geride bıraktığı anılar vardır. Bu anılar yaşanmış ama özlenen birer hayattır.
Fedakârlık ana teması olmasa da fedakârlık hissini en iyi anlatan kitaplardan biridir.. Eşler arasında fedakârlığı, akraba olma duygusu, acıya ortak olma duyarlılığı, aile olabilme bilinci, eşyaya ve anıya sadakatti başka nasıl anlatılır? Köy havası, yollar, dağlar-taşlar, türküler başka nasıl bir araya getirilir? Bu kitap fazlasıyla birleştirici, hatırlatıcı, düşündürücü bir kitap... Hasan Ali Toptaş bu kitabıyla tekrara düşmüş izlenimini uyandırmış olabilir ama bu tekrar değil, usta kalemin anlatmak istediklerini pekiştirmesidir. Burada tekrardan bahsetmek, sıkıcılığa kapı aralamak demek, ki iki yüz elli sayfanın akıcılığı bu ideayı reddeder. Diğer bir yanılmada otobiyografik bir kitap mı acaba sorusudur. Bu soruya da yazar kendisi cevap verir. Hem röportajında hem de kitabında 139 sayfasındaki şu cümlelerle “"Okudukça, ister istemez yeniden öfkeleniyordum tabii. Kitabı yazan akademisyen, yazarla anlatıcıyı aynı kişi sanıyordu çünkü; bu nedenle de, bilimsel çalışma yapıyorum iddiasıyla, romanlarımdaki kahramanları kollarından yahut yakalarından, paçalarından tutarak sürükleye sürükleye getirip benim hayatımın orasına burasına raptediyordu." (s. 139)” bu cümlelere rağmen yine de okurun şüphesi sürebilir çünkü haklı olarak güçlü deliller var. Ama yazar yok diyorsa bize de kabullenmek düşer.
Daha önce belirttiğim gibi yazarın üslubu ve dilli bu kitapta bambaşka bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bu değişimlere rağmen bu roman bir Hasan Ali Toptaş romanıdır. İnce eleyip sık dokuması, temiz bir Türkçe, yöresel sözcükler, bir yerden sonra belki de var olma eğiliminde gelen kişisel soyut kavramlar, yaratıp yok etme sonucunda meydana gelen imgeleri ve ardında merak uyandıran karakterler bize bu romanın aynı kalemden çıktığını hatırlatıyor. Diğer kitaplarına nazaran konu olarak ve sonuç olarak daha hafif bir kaldığı da muhakkak. Tekrar belirtelim; bu demek değildir, bu kitap diğer kitaplara nazaran daha az kalitededir. Yazar Hikmet Hükümenoğlu’na göre en iyi kitabı ama bana sorarsanız en iyi kitabı değil ama birkaç kitabından iyi ve daha özgün olduğu kesin. Bu yazıda kitapları yarıştırmak amacında değilim, sadece okurlar, yine yetkin ve kaliteli bir metin okuyacaklarından emin olsunlar yeter. Bu yazıdan sonra kendi değerlendirmem sonucunda; bu yıllın en iyi beş romanından biri olacağını söyleyip, katılıp katılmamayı Hasan Ali Toptaş’ın sadık okurlarına bırakıp yazıyı sonlandırıyorum.