Şimdi, dünyayı tahkîr edenler dört sınıftır:
Birincisi: Ehl-i mârifettir ki, Cenâb-ı Hakk'ın mârifetine ve muhabbet ve ibâdetine sed çektiği için tahkîr eder.
İkincisi: Ehl-i âhirettir ki, ya dünyanın zarûrî işleri onları amel-i uhrevîden men'ettiği için veyâhut şühûd derecesinde îmân ile Cennet'in kemâlât ve mehâsinine nisbeten dünyayı çirkin görür. Evet, Hazret-i Yûsuf
Aleyhisselâm'a güzel bir adam nisbet edilse, yine çirkin göründüğü gibi; dünyanın ne kadar kıymetdâr mehâsini varsa, Cennet'in mehâsinine nisbet edilse, hiç hükmündedir.
Üçüncüsü: Dünyayı tahkîr eder, çünkü; eline geçmez. Şu tahkîr, dünyanın nefretinden gelmiyor; muhabbetinden ileri geliyor.
Dördüncüsü: Dünyayı tahkîr eder, zîra dünya eline geçiyor; fakat durmuyor, gidiyor. O da kızıyor. Tesellî bulmak için tahkîr eder, "Pistir" der. Şu tahkîr ise; o da dünyanın muhabbetinden ileri geliyor. Hâlbuki; makbûl tahkîr odur ki; hubb-u âhiretten ve mârifetullâhın muhabbetinden ileri gelir...
Demek makbûl tahkîr, evvelki iki kısımdır. Cenâb-ı Hak, bizi onlardan yapsın. Âmîn.