Fakat insan hercai, bir dalda durmaz bir
yaratıktır ve belki de satranç oyuncuları gibi gayeyi değil, gayeye giden yolu sever. Kim bilir (emin olamayız tabii) belki
de insanların yeryüzünde ulaşmaya çalıştığı tek gaye, bu gayeye ulaşma yolundaki daimi çaba, başka bir deyişle
hayatın ta kendisidir, yani iki kere iki dört cinsinden bir
formül olan gaye değildir; zaten iki kere iki dört, hayat
değildir baylar, ölümün başlangıcıdır. Hiç değilse insan, bu iki
kere ikiden daima ürkmüştür; ben hâlâ ürküyorum. İnsan
bütün ömrünü iki kere iki peşinde geçirir, bu uğurda denizler
aşar, hayatını harcar, fakat yemin ederim, arayıp gerçekten elde etmekten korkar. Çünkü onu bulur bulmaz artık erişecek
şeyi kalmayacağını bilmektedir. İşçiler işlerini tamamladıktan
sonra, hiç olmazsa aldıkları parayla meyhaneye gider, oradan
karakola düşerler; işte size en aşağıdan bir haftalık meşgale. Fakat bizler nereye gideriz? Onun için gayeye her yaklaşmada
bir huzursuzluk hissedilir. İnsan gayeye ulaşmak için
çalışmayı sever, fakat ulaşmayı pek istemez; bu hal hiç şüphesiz çok gülünçtür. Şu halde insan daha doğuştan gülünç
bir yaratıktır, işin hoş tarafı da budur zaten. Gene de, ne
olursa olsun, şu iki kere iki pek musibet bir şey. Bana göre iki kere iki sadece bir küstahlıktır efendim. İki kere ikiyi
yolumuzun ortasında külhanbeyi gibi durmuş, elleri belinde,
ortalığı tükürüğe boğarken düşünüyorum. İki kere iki dördün üstünlüğünü kabul ediyorum elbette; fakat her şeyi hoş
görmeye karar verdikten sonra, iki kere ikinin beş etmesinden
bile hoşlanmak mümkündür.